Henüz açıklanmamış “demokratikleşme paketini” beğenmeyenler arasında, megafonla Taksim’e “eylemci” çağıran mebus Sırrı Süreyya Önder de var.
Buyuruyor ki muhterem, “Azrail’in can dağıttığı nerede görülmüş?”
Bu kadar darbe yapıldı...
Bu kadar muhtıra verildi...
Bu kadar adam asıldı...
Memleket baştanbaşa işkence tezgâhlarıyla donatıldı...
Bu kadar kayıp, bu kadar yargısız infaz, bu kadar suikast, bu kadar kötü muamele, bu kadar “dışkı” hadisesi, bu kadar rezillik...
Sırrı, bu rezilliklerin faillerinden esirgediği sıfatı, bu rezillikleri ortadan kaldıranlara uygun görüyor.
“Kürtçe yasağı” ayıbını ortadan kaldıranlar Azrail Sırrı’ya göre...
Olağanüstü hal uygulamasına son verenler...
Kürtçe neşriyatın önünü açanlar...
Kürtçe savunma hakkını yasalaştıranlar...
Cuntacıların yasakladığı film ve kitapları özgürlüğüne kavuşturanlar...
Onlarca yıl kapalı kalmış Gökçeada Rum İlkokulunu tedrisata açanlar...
Nazım’ın vatandaşlığını iade edenler...
Darbecileri yargı önüne çıkaranlar...
Siyasi suikast geleneğini sonlandıranlar...
İsmet Paşa’nın icazetiyle yağmalanmış azınlık mallarını iade edenler...
Hiçbir dönemde, hiçbir surette “adam” yerine konulmamış ve sürekli aşağılanan Roman vatandaşlarımızın “eşit vatandaşlar” olduğunu kayıt altına alanlar...
Bütün bu iyileştirmeleri yapanlar Azrail, Sırrı’ya göre...
Sırrı, “sosyalist” bir arkadaşımız... “Hak ve hukuk meseleleri” söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan; müthiş şedit, müthiş öfkeli, müthiş celadetli bir arkadaşımız... Hem de “vicdanlı” biri...
Süryani Anaokulu açılıyor.
Sırrı mutsuz...
Azınlık vatandaşlarımız “koparıldıkları” topraklara dönüş hazırlığı yapıyor..
Sırrı mutsuz...
Dersim’den dolayı özür dileniyor...
Sırrı mutsuz.
Belki Dersim’in ismi iade edilecek...
Sırrı mutsuz...
Cem evlerine yeni statü tanınacak...
Sırrı mutsuz...
Terörle Mücadele Yasası gözden geçirilecek...
Sırrı mutsuz...
Başörtülüler kamu çalışanı olabilecek...
Sırrı yine mutsuz...
O zaman şunu soralım:
Sen Beyaz Türklerin, darbecilerin, cuntacıların, faşistlerin, ulusalcıların can dağıttığını nerede gördün Sırrı?
Demokratikleşmenin “halkın mücadelesi sayesinde” gerçekleştiğini söylüyorsun ama senin “halk” tanımına girenler, bırak “mücadeleyi”, bilakis köstek oluyor ve demokratikleşme ihtimal karşısında bile çılgına dönüyor.
Nedir seni böylesine geren ve zıvanadan çıkaran?
Demokratikleşme paketinin içeriğine mi karşısın, bu paketin başkaları tarafından hazırlamasına mı?
Hangisi?
HAMİŞ:
CHP milletvekili Durdu Özbolat’ın gazetesinde yazıyorsun, bir gün bile olsun “Bu gazetenin kimliği nedir, istikameti nedir?” diye sormuyorsun, bir de kalkmış bana “yandaş” diyorsun.
Törenle “İşçi Partisi” rozeti takıyorsun, “Yolumuz Doğu Perinçek’in yoludur; başka yol bilmem” vecizesini ağzından düşürmüyorsun, bir de kalkmış bana “yandaş” diyorsun.
CHP’nin en organik televizyon kanalı Halk TV’de “darbe güzellemeleri” yapıyorsun, CHP’ye müşteri ve seçmen topluyorsun, bir de kalkmış bana “yandaş” diyorsun.
Kurultay salonlarından çıkmıyorsun, çoraplı ayaklarınla şallak mallak masaya fırlayıp “Yaşa Kılıçdaroğlu” diye alkış ve tempo tutuyorsun, bir de kalkmış bana “yandaş” diyorsun.
Utanman da kalmamış senin!
Darbelerin “yanında” duracaksın... Muhtıralara omuz vereceksin... Cuntalara servis yapacaksın... Bazı darbelerin iyi, bazı darbelerin kötü olduğunu söyleyeceksin... Elinden gelen her melaneti sergileyeceksin...
Birileri bu fiillerini yüzüne vurduğu zaman da “yandaş” diye tükürüp kaçacaksın...
Önce o masadan in, o rozeti yakandan çıkar, o gazeteden istifa et, o tankın yanından çekil, o karargâh çıktısını elinden bırak... Sonra çık “yandaş” diye çemkir.