"Kemal Kýlýçdaroðlu’nun adalet yürüyüþünde giydiði ayakkabýlar Koç Müzesi’ne gönderildi. 15 Temmuz’da tanklara direnen kahramanlarýn ayakkabýlarý da sergilenmeli."
Ancak koskoca müzeye baþka ayakkabýlar da sýðabilir. Önerim, 15 Temmuz’da tanklarla ezilen, mermilere hedef olan ayakkabýlarýn da sergilenmesi. Böylece yürüyüp giden Kýlýçdaroðlu’nun ayakkabýlarýyla tanklara siper olanlarýn ayakkabýlarý arasýndaki farký daha netgörebiliriz. Milli birlik ve beraberlik ruhuna bir katký olur.
Mili birlik ve beraberlik demiþken…
Kim ne derse desin, içimizdeki hayranlarý sayesinde batýya giden, batýdan da dönüp bize gelen iddialarýn aksine Türkiye çoközgürbirülke.
Mesela…
15 Temmuz’un yýldönümü münasebetiyle yazar Oya Baydar, Fransýz Le Monde gazetesine verdiði demeçte: “Baþarýsýz hükûmet darbesi, Erdoðan için nimet, Türkiye için felâket oldu” buyurmuþ. Çünkü baþarýsýz darbe teþebbüsü Cumhurbaþkaný’na olaðanüstü hâl ilân etme fýrsatý ve her türden muhalefeti ezme imkâný vermiþ.
Mesela bu, Oya Baydar’ýn yalan söyleme özgürlüðüdür.
Sit alanýna kaçak inþaat yapmaktan hapis yatan yazar Sevan Niþanyan hapisten kaçýnca, romantik liberaller, sosyetikler, ‘Caným arkadaþým Sevan Niþanyan’dan güzel haber’ diye tweetler atabiliyor. Bu mesela, sit alanýna 55 kaçak ev yapan kiþi bir entel olunca, hukukun üstünlüðünü savunmaktan vazgeçme özgürlüðüdür.
Orhan Pamuk, Zülfü Livaneli, Oya Baydar, Elif Þafak, Ece Temelkuran ve nice ‘gönüllü aydýn’, her fýrsatta batý basýnýna verdiði demeçlerde, memleketini þikayet etme hürriyetini sonuna kadar kullanýyorlar. Bu mesela, ülkesine ‘yumruk atma’ özgürlüðüdür.
Bu ülkede, Kemal Kýlýçdaroðlu’nun adalet yürüyüþüne elinde megafonla terör örgütü marþý söyleme özgürlüðü var mesela…
Cumhurbaþkaný’na suikast timine katýlýp göðsünügeregere ‘kahramanlýk’ taslayabilme özgürlüðü de cabasý…
Daha ne olsun?
Ama yetmiyor, Ertuðrul Özkök’e, Oya Baydar’a, Elif Þafak’a, Kemal Kýlýçdaroðlu’na, Pensilvanyalý Lawrance’e ve bilimum örgüt sevicilere yetmiyor… Merkel’e yetmiyor. Yine de Türkiye’yi ‘tek ses’ olmakla suçluyorlar.
‘Þurasý kesin’ diyor Ertuðrul Özkök, ‘Türkiye 15 Temmuz’un birinci yýldönümünü neredeyse tek ses olarak andý.’
Özkök, Coldplay konseri için gittiði ‘aþýklar þehri’ Paris’ten bakarak Le Figaro gazetesinin manþetiyle yargýlýyor ülkesini; ‘Darbenin birinci yýlýnda Türkiye hýzla otoriterleþmeye ve yalnýzlaþmaya gidiyor.’
Avrupa’nýn manþetleri Özkök’ü hem korkutmuþ hem de üzmüþ. ‘Anladýk ki 15 Temmuz’u dünyaya anlatamýyoruz’ diyor.
Türkiye’de darbe olamadýðý için üzülen bir Avrupa’ya, ‘geçmiþ olsun kardeþ’ bile demeyip yüzünü ekþiten Avrupa’ya ne anlatsan boþ.
Ki, Avrupa otoritenin kralýný uyguluyor,Türkiye’ye söz hakký bile tanýmayarak; Bakanlara giriþ yasaðý koyarak… Konuþma yasaðý getirerek. Türk kökenli vatandaþlarýnýköpeklere parçalatarak.. Teröristlere el çýrpýp, hamilik yaparak. ‘Cehennemden kaçtým’ diyen Can Dündar’ý ve onun gibileri madalyalara boðarak…
Bunca yaylým ateþine raðmen iyi ki Türkiye milli meselelerde tek ses tek yürek olabiliyor. Þükürki tanka, topa tüfeðe siper olan oyürekler, ‘Batý hayraný beyaz Türk’ün papucunu dama attý.
Erkan Tan olsa, tam burada, ‘Ver mehteri’ derdi.