Eskiden beyin hücrelerinin (nöronlar) kendini yenileyemediği düşünülürdü. Ancak yapılan çalışmalar yenilenme hızı karaciğer kadar olmasa da beyin hücrelerinin de kendini yenileyebildiğini gösterdi. Nörogenesis adı verilen yeni beyin hücreleri oluşturabilme özelliğimiz 80’li yaşlarımızda bile devam ediyor.
Beyinle ilgili bilinmeyenler, bilinenlerden çok daha fazla. Beyin ve sinir sisteminin yapısı, nasıl çalıştığı ve fonksiyonlarını anlamaya çalışan bilim dalı olan nörobilimin doğuşu Hipokrat zamanına dayanıyor. Konuya giriş yapmadan kısaca bir şeyden bahsedeceğim. Son dönemde her şeyin başına ‘nöro’ getirilerek yeni alanlar uydurulmaya başlandı. Altı aylık bir kursa gidip kendini ‘nörobilimci’ ilan eden, bu konuda haddini aşan kitaplar yazan, seminerler verenler arttı. Böyle olunca da insanlar bu alanın önemini kavrayamaz oldu. Çünkü sokakta elinizi sallasanız nörobilimciye çarpıyor. Ciddi bir bilim dalı olan nörobilim konusunda inanmanız gereken insanlar, tıp fakültesini bitirdikten sonra üzerine 5 yıl Nöroloji ya da Psikiyatri uzmanlık eğitimi alan ya da sağlıkla ilişkili başka bir alandan mezun olduktan sonra onun üzerine 4-6 yıl süren Nörobilim Ph.D.’si yapan bilim insanları olmalıdır.
Hipokrat’ın yaptığı çalışmalar sayesinde duygularımızdan, düşüncelerimizden, akılla ilgili fonksiyonlarımızdan sorumlu organın kalp değil, beyin olduğu düşünülmeye başlandı. Son 30 yılda ise beyinle ilgili birçok yeni keşif yapıldı. Buna rağmen şu an için bilinen, sayısı 1000’in üzerinde olan beyin hastalıklarının birçoğunun kesin tedavisi hâlâ bulunabilmiş değil. Özellikle nörodejeneratif hastalıklar olarak adlandırdığımız, beyin hücre ölümü ile seyreden hastalıkların (Alzheimer, Parkinson gibi) sayısı giderek artıyor. 2050 yılı itibariyle iki katı olması bekleniyor. Bu hastalıklara kesin çare bulunamadığı için koruyucu tedbirler üzerine de yoğunlaşılıyor. Bu arada yürütülen yüzlerce çalışma var. Elbette bu çalışmalar sayesinde bazı önemli keşifler de yapıldı. Örneğin barsakların, barsak florasının birçok hastalıkta önemli rolü olduğu gösterildi. Nörodejeneratif hastalıklardan birisi olan Parkinson hastalığının barsaklardan başladığı, mutasyona uğrayan ve hastalığı yapan proteinin barsaklardan vagus siniri vasıtasıyla beyine yayıldığına dair kanıtları bulunan önemli bir çalışma yayımlandı. Tedavi çalışmalarının stratejilerini değiştirecek bu tür gelişmeler son zamanlarda sık yaşandı. Eskiden beyin hücrelerinin (nöronlar) kendini yenileyemediği düşünülürdü. Karaciğerimiz hasarlandığında kendini tamir edebilirken, beyinde bir hasar olduğunda kendini tamir edemeyeceği düşünülürdü. Araştırmalar yenilenme hızı karaciğer kadar olmasa da beyin hücrelerinin de kendini yenileyebildiğini gösterdi. Nörogenesis adı verilen yeni beyin hücreleri oluşturabilme özelliğimiz 80’li yaşlarımızda bile sürüyor. Herhangi bir hastalık olmasa da beynimizin yeni hücreler ve bağlantılar oluşturabilme özelliğini kullanabilmemiz için her yaşta öğrenmeye devam etmeliyiz.
İnme daha sıklıkla felç olarak bilinir. Beyine giden damarlardaki bir tıkanıklık sonucu kanlanmanın kesintiye uğraması, kanlanamayan alandaki beyin hücrelerinin ölmesi ve ölen hücrelere ait fonksiyonların yitirilmesidir. Vücudun bir yarısında felç olduğunda konuşamama, anlayamama, görme kayıpları gibi birçok bulguya rastlanabilir. Bulgular tamamen ölen hücrelerin işlevi ile ilgilidir. İnme geçirdikten sonra yapılacak olan müdahalenin türüne göre ilk 48-72 saat arasında geri döndürülebilme şansı vardır. Bu müdahaleyi ancak girişimsel nöroradyologlar yapabilir. Maalesef ülkemizde sayıları çok az olduğundan ve hastalar tam vaktinde hastaneye ulaşamadığından bu tedaviye erişebilme şansı genelde düşüktür. Felç olduktan sonra ilk 6 ay içerisinde beynin diğer hücreleri, ölen hücrelerin görevlerini almaya çalışırlar. Eğer hasar küçükse bazen tamamen fonksiyonun geri kazanılması mümkün olabilir. Hasar büyükse ancak bir miktar iyileşme gözlenir. Geri kalan hasar ömür boyu devam eder. Bu alanda da geçtiğimiz yıl önemli bir keşif yapıldı. UCLA’den bir grup araştırmacı inme geçirmiş farelere hasar olan bölgede yeniden beyin hücrelerinin ve damarlanmanın gelişimini sağlayabilecek anjiyojenik biyomateryal içeren bir jel enjekte etti. Normalde inme geçirdikten sonra kanlanmayan alandaki beyin hücreleri ölür ve yerinde bir boşluk kalır. Bu boşluğun içerisi zamanla dolar. Bu çalışmada amaç boşluğun etrafındaki canlı hücreleri uyararak yeni hücre ve damar oluşumunu sağlamaktı. Farelere 16 hafta sonra tekrar değerlendirme yapıldığında enjekte edilen materyalin işe yaradığı gözlendi. Yeni beyin hücreleri, bağlantılar ve damarlanma geliştiği gözlendi. Farelerin motor ve zihinsel davranışlarında da gelişme olduğu saptandı. Mekanizması tam olarak açıklanamasa da, bu durum yeni gelişen beyin hücrelerinin işlevsel olduğunu gösteriyor. Şimdiye kadar ilk defa gözlenen bu gelişme, gelecekte inme hastalarının tekrar fonksiyonlarını geri kazanabilmeleri açısından çok önemli. Özetle; nörobilim alanındaki gelişmeler tedaviye yansımaya başlıyor. Beyin hücrelerinin kendini yenileyebilmesi konusu henüz çok yeni. Tam olarak aydınlatılabildiğinde birçok hastalığın tedavisi de bulunmuş olacak.