Ben nesillerdir, 1852’den beri, Ýstanbullu bir âilenin çocuðuyum. Ýstanbul’da doðdum ve büyüdüm. Evimiz nesillerdir Ýstanbullu bir âilenin eviydi. Düþünüyorum da içinde taþraya âid hiç, ama hiç birþey yokdu. Bütün Ýstanbullu âilelerin oðlan çocuklarý gibi ben de oniki onüç yaþlarýndan îtibâren Beyoðlu’na usul usul “dadanmaya” baþladým. Kýsacasý hem genel olarak Ýstanbul’u hem de betahsis Beyoðlu’nu azbuçuk bilirim.
Fakat buna raðmen Beyoðlu’nu Gâzîantebli Ahmet Ümit kadar iyi tasvîr edebileceðimi sanmýyorum ve bu bana acý veriyor.
Sen tut, tâ Gâzîanteblerden gel, Beyoðlu’na þöyle bir gözat ve sonra oturup onu benim muhtemelen beceremeyeceðim kadar iyi canlandýr!!!
Tevekkeli Baþbakan ikide bir demiyor Ýstanbul’a taþradan giriþler izne tâbî olmalý diye... Var elbetde bir bildiði. Rahmetli Babam da Baþbakan gibi Kasýmpaþalýydý...
Bu Kasýmpaþalýlarýn lafýna kulak vermek lâzým. Bakýn, ben vermedim, iki yakam biraraya gelmiyor.
Ahmet Ümit’in yeni romaný “Beyoðlu’nun En Güzel Abisi”ni iki gecede bitirdim. Ýlk gecenin ertesi önemli bir iþim olmasaydý bir gecede de bitirirdim. “EverestYayýnlarý”ndan. 411 sayfa, 20 TL...
Bu metinden sonra Ahmet Ümit için de belki “Beyoðlu’nun En Dikkatli Abisi” lakabý uygun gider. Beni de aldý götürdü kendi Beyoðluma; götürdü ve hiç iyi etmedi.
Deðerlendirmeme gelince:
Çetin Altan Aðabeyimiz, yâni “Bâbýâlî’nin En Güzel Abisi”, yýllarca önce bizde doðru dürüst polisiye yazýlamayacaðýndan sözetmiþdi. Çünki diyordu bizde kaatiller kaçmaz; bizdeki cinâyetlerden hemen hepsi “nâmus” cinâyeti olduðu için, cesedin baþýnda durup polisin gelmesini bekler.
Aslýnda bir dereceye kadar haklý ama, bütün Türkiye’de olmasa bile hiç deðilse Ýstanbul’da, kaatilin oturup cesedin baþýnda polisi beklemediði baþka tür cinâyetler de olduðunu en geç Ahmet Ümit’in bu romanýný okudukdan sonra öðreniyoruz. Ýstanbul’da herþey her yerdekinden biraz baþkadýr...
Roman 2013/2014 Yýlbaþý Gecesi Tarlabaþý sokaklarýndan birinde bir erkek cesedinin bulunmasýyla baþlýyor. Böylece Yazar’ýn bir hoþluðuyla daha karþýlaþýyoruz. Kitab gerçi 2013 ortalarýnda bitmiþ ama hikâyesi birkaç ay sonranýn bir gecesinde baþlamýþ. Konusu istikbalde geçen yüzlerce roman vardýr ama bu onlardan deðil. Hikâye sâdece kaleme alýndýðýndan birkaç ay, hattâ hafta sonra geçiyor. Hoþluk burada ama bunu ancak kitabýn sonlarýna doðru farkediyorsunuz.
Hikâyenin baþ kahramâný, diðer romanlardan da tanýdýðýmýz Baþkomiser Nevzat.
Bana öyle geliyor ki bu Türk baþkomiser, Ahmet Ümit gibi usta bir yazarýn elinde; meselâ Philip Marlowe, Hercule Poirot, Jules Maigret, Georges Smiley yâhut Sam Spade gibi, enternasyonal polisiye edebiyâtýn bilinen ve sevilen figürlerinden biri hâline gelebilir.
Ahmet Ümit bu iþi bilen biri. Hem hikâyesini kurarken hem de naklederken bu ustalýðý hissedebiliyorsunuz. Bize Dostoyyevski’den mîras kalan “Suç ve Cezâ” kavramlarýna biraz daha deðiþik bir bakýþ açýsý getiriyor. Dostoyyevski’de bu iki kavramýn âdetâ uhrevî bir karakteri vardýr. Ahmet Ümit bu “kuzeyli” yaklaþýmýn yabancýsý. Onun bu trajik olgulara yaklaþýmý, nasýl söylesek, biraz derviþâne gâlibâ. Eh, ne de olsa buralý, bizden biri, eninde sonunda bir Osmanlý...
Ýstanbul’u böylesine içine sindirmiþ olmasý da nihâyeten o kadar þaþýrtýcý deðil.
Bir yerde okumuþdum; Paris’i en iyi anlatan yazarlar aslen dýþarlýklý imiþler.
Yazar demiþken; Ahmet Ümit anlatdýðý hikâyeye arada bir dayanamayýp kendini de sokuyor. Bunun sebebini tam olarak anlayabilmiþ deðilim. Belki de kendinden o kadar uzun süre ayrý kalmaya gönlü elvermediði içindir.
Diyorum ki bâri hazýr girmiþken Baþkomiser Nevzat’la da biraz itiþseydi de görseydik kim kimi altedecek! El mi yaman Bey mi yaman!
Bence bu kitabý okuyun!
Fevkalâde sürükleyici bir roman!
Piþmân olmayacaksýnýz.
HÂMÝÞ: Baþkomiser Nevzat’ýn bir özelliði daha var. Roman âleminde nâdir “YARIM ÝSÝMLÝ” figürlerden biri. Adý var ama soyadý belli deðil.
Bunun tam aksi bir roman kahramânýna ise Baba Alexandre Dumas’da rastlarýz. Onun da gerçi soyadý vardýr ama adýný nedense kimse bilmez: d’Artagnan...
Bu da muharririnizin katkýsý olsun!