Biber gazında AB standardı: Fransız polisi hangi aşamada ‘gaz lakrimojen’ atardı?

Öğrenciler ayaktaydı.  Paris sokaklarında her gün bir gösteri düzenleniyordu.

Tam da Kuzey Afrikalı göçmenlerin Paris banliyölerini ateşe verip ayaklandıkları ayların ertesindeydi.

Hazırlanan bir yasa tasarısıyla gençlerin iş ve geleceğe dair hayalleri suya düşmek üzereydi.

Banliyö gençlerinden sonra lise ve üniversiteliler ayaklandı Fransa’da.

2006 baharında Paris sokaklarındaki gösterilerin hemen hepsini takip ettim.

Doğan Haber Ajansı muhabiri olarak kameramla izliyordum.

Lise ve üniversite kampüsleri boykotlar nedeniyle kapalıyken, meydanlarda her gün geniş katılımlı protestolar düzenleniyordu.

Hedefte dönemin başbakanı Dominique de Villepin ve Milli Eğitim Bakanı François Fillon vardı.

“Fillon, si tu savais...” sloganı şarkı gibi kulaklarımda ses buldu bir an.

Paris’i bir uçtan bir uca kateden protestoların sonunda bir grup ortaya çıkıyor, tamamen hepsi sivil giyimli olan polislere taş ya da şişe fırlatıyor ve polisler o anda biber gazı yani gaz lakrimojen atıyordu.

Tarihindeki devrimlerden antremanlı olan Fransız yönetimi, toplumsal gösterileri bastırma uzmanı bir üslup geliştirmişti besbelli.

Sivil polisler asla kalabalık gruplara biber gazı ile müdahale yolunu seçmiyordu.

Saatlerce bekliyorlar, sloganlar bitip, protestocular yorulup, evinin yolunu tutunca meydanda derdi üzüm yemek olmayanlar kalıyordu.

Çünkü bir damla biber gazının radikalleştirici etkisini iyi biliyordu Fransız polisi.

Yanımızda küçük serum şişeleri hazır olduğu için, önceden gözlere damlatıyor ve müdahale anını öyle takip ediyorduk.

Meydanda “casseur” (kırıp dökücü) diye adlandırılan kapüşonlu ve yüzü kapalı gençler kalıp, dağılmamakta ısrar edince (ve de polise saldırı olduğu anda) Fransız polisi biber gazını ortaya çıkarıyordu.

Kesinlikle sınırlı bir şekilde kullanılan göz yaşartıcı gaz, kalabalığın dağıldığı sırada inatla polisi hedefleyen gruplara karşı bir madde olarak kullanılıyordu.

Zira, biber gazının muhalefeti yumuşatmak yerine, radikalleştirici etkisini iyi biliyordu Fransız polisi.

Türkiye tarihinin en önemli sorununu, Kürt sorununu barışçıl bir yöntemle çözme ve toplumsal gerilimi azaltma yolundayken, ortalığı kaplayan bu biber gazı dumanını anlamak ise son günlerin en zor işi.

Sivilleşmeyi ve darbelerle hesaplaşmayı başarmış bir Türkiye’nin birkaç saat daha sürse kendiliğinden dağılacak gösteriler nedeniyle toza dumana bulanması...

Zor soru...

Tunus’a Fransız ‘know-how’

Kara kıtanın neredeyse yarısını demokrasi maskesiyle sömüren Fransa, kendi sokaklarında biber gazını sınırlı ve hedef gözeterek kullanırken, Arap baharının ilk günlerinde de Tunus’a uçaklar dolusu toplumsal olayları bastırma malzemesi ihraç ediyordu.

Bir uçak dolusu anti-muhalif ‘know how’, Paris’te havaalanında son anda durduruldu günün birinde. Uçağın rotası Tunus’tu. Dönemin lideri Zeynel Abidin Bin Ali yönetimine bu malzemeleri götürecek olan uçağın kalkmasına izin verilmediği gün, aynı zamanda Bin Ali’nin ülkeden kaçmak zorunda olduğu gün oldu.

Fransa, kendi sokaklarındaki protestolara hassas bir şekilde müdahale ederken, Tunus diktatörüne verdiği bu gaz desteğinin hesabını uzun süre veremedi ve pek çok bakan koltuğundan oldu.