Bıçak sırtında: Ya koalisyon ya istikrar

1 Kasım seçimleri 7 Haziran seçimleriyle birkaç noktada benzeşiyor. Seçimin Sykes Picot anlaşmasının yüzüncü yılında haritalar yeniden yırtılırken, coğrafyanın kaderiyle Türkiye’nin kaderinin bir kez daha kesiştiği bir zamanda yapılıyor olması, benzerliklerin ilki. Sandıktan çıkacak sonuç Türkiye’nin uzun vadede geleceğini belirleyecek çünkü. 1 Kasım uzayacak yüzyıl olacak. Ve elbette her birimizin, çocuklarımızın, onların çocuklarının kaderi etkilenecek bundan. 

Bu denli önemli bir seçim yapacağız. Güçlü ve dirayetli bir hükümetle mi yönetilmek istiyoruz bu zor zamanlarda, yoksa karar alamayan, aldığı kararı uygulayamayan, devlet sırrı niteliğindeki bilgilerin laf olsun diye ortalığa döküldüğü, paralel çetenin en kritik kurumlarda cirit attığı, PKK vesayeti altında bir hükümet mi istiyoruz?

7 Haziran’la bir diğeri benzerlik ise sandıktan çıkacak yüzde 1’lerin, hatta yarımların, çeyreklerin bile bir kez daha sonucu belirleyecek bir nitelik kazanmış olması.

7 Haziran’ı kritik kılan HDP’nin barajı aşıp aşamayacağı idi. 1 Kasım’ı kritik kılan ise AK Parti’nin tek başına hükümet kurup kuramayacağı.

Bu kez kamuoyu araştırmaları AK Parti için sınırda seyrediyor çünkü. Olursa kıl payı, olmazsa kıl payı.

Bu defa HDP’nin baraj sorunu yok. Yüzde 10 barajını bir iki puanla aşmış ve rahatlamış görünüyor.

AK Parti ise 7 Haziran’da seçmenin verdiği mesajı almış olarak gidiyor sandığa. Kendine dönük eleştirinin, toparlanma çabasının, niyetini ve hedeflerini tazelemenin emarelerini taşıyor. Seçimi kazanmak istiyor. Beyannamedeki ve milletvekili listelerindeki değişiklikler bunun en somut göstergeleri.

Sahada ise iki yönlü bir canlanma var AK Parti içinİki yılda dördüncü seçime hazırlanmanın yorgunluğuna rağmen AK Parti teşkilatları bu kez, iktidar kaybetmenin öğreticiliğiyle hareket ettiler. Teröre maruz kalan ülkenin bir kez daha hükümetsiz kalmaması temel motivasyonları oldu.

AK Parti seçmenin de var benzer bir hayıflanma hali. 7 Haziran’da kırgınlıktan, kızgınlıktan ya da bıkkınlıktan dolayı sandığa gitmeyen yüzde 4’lük dilimin pişmanlığı ve durumu telafi etme isteği 1 Kasım’da sonuçları AK Parti lehine belirleyebilir. Tabi eğer yüzde 41’de bir çözülme olmazsa.

Durumu kıl payı yapan şeyse şu; 7 Haziran’da belli şehirlerde AK Parti 90 bin oy daha fazla almış olsaydı, tek başına iktidar olabilecekti. Bu gerçekle yüzleşen seçmen 1 Kasım’da muhtemelen daha sorumlu davranacaktır.

Sandıktan hükümet çıkıp çıkmamasını belirleyen tek şey, sandığa gitseydi AK Parti’ye oy verecek olan o yüzde 4’lük kesimin tavrı değil elbette. Oyunun rengini MHP ya da HDP’den yana değiştirmiş olanların, son dört ayda ülkenin hükümetsiz kalması ve uçurumun kenarına gelmesiyle ilgili yapacağı değerlendirme de etkili olacaktır.

Bir diğer faktör ise, yurtdışındaki seçmenin tercihi. YSK’nın hatalarına rağmen seçime katılım rekor sayılacak düzeyde, yüzde 43.

Oy sayımı 1 Kasım’da olacağı için o zarflardan ne çıkacak henüz bilmiyoruz ama önceki seçimlerde seçmenin ilk tercihinin AK Parti, ikinci tercihinin HDP olduğunu biliyoruz. Sıralamada değişiklik olmazsa yurtdışından gelen her fazla oy AK Parti hanesine işlenecektir.

7 Haziran’da sandığa gitmeyenlerin oranı yüzde 13’tü. 1 Kasım’da bu oran düşecektir. Hemen her partide ve seçmen tabanında benzer bir motivasyon var çünkü.

AK Parti tek başına iktidar olmak için, CHP ve MHP eğer sandıktan bir hükümet çıkmazsa AK Parti ile koalisyon kurabilmek için yarışıyor.

HDP ise hala denklem dışı. Siyaseti bir süredir seçmenine hizmet için değil rakibine inat olsun diye yapıyor çünkü.

İnsanın kendisinin, sevdiklerinin, ülkesinin ve gözünün içine bakan mazlumların mağdurların masumların kaderini elinde tutması acayip bir şey. Oy kullanmak sadece bir hak ve yükümlülük değil. Büyük bir vebal aynı zamanda. Kimin yanında, kimin karşısında olduğunuzu da seçiyorsunuz çünkü. Mahşeri bir seçim bu yönüyle.

Seçiminiz şimdiden hayırlı olsun inşallah.