Ankara-Bağdat ilişkileri üç yıl aradan sonra nihayet başladı. Hem de iki ülke bakanlar kurulunun ortak çalışması sayılan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’ni aktif hale getirecek denli hızlı başladı.
Kuşkusuz bunda bölge denklemindeki değişkenlerin değişme temayülü göstermesinin etkisi büyük. İran ile Amerika’nın küresel karşılığı olan flörtü de dahil bir büyük değişimden bahsediyoruz sonuçta ama Bağdat’ın kararını etkileyen bölgesel yerel başka sebepler de var.
Suriye’deki sürdürülemez durum giderek çürümekte ve ne yazık ki çözüm zorlaşırken yayılma riski de artmakta. Suriyeli mülteciler Irak sınırına dayandığında Irak’ın daha fazlasına bakamayacağı gerekçesiyle komşu ülke vatandaşları olsalar da kendi akrabalarını geri çevirmek zorunda kalmasının etkisinden dahi bahsedilebilir. Bunun devlet gibi soğuk bir mekanizma, Irak gibi ne işgaller görmüş, ne acılar çekmiş ve çekmekte olan bir ülke için bile, savaşın insanlara yaşattıklarını hatırlatması ve neyin istenmediğinin netleşmesi bakımından önemli bir tecrübe değeri olmalı.
İran’ın mezhep gerilimine yaptığı yatırımların bölgeyi temelli kıyamete çevireceğinin görülmesi de bir etkendir.Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu ziyareti sonrasında yaptığı açıklamada “İran’ın Irak üzerinden Suriye’ye yaptığı silah akışına karşı olduklarını ve artık izin vermeyeceklerini” söylemesi de bu idrakin ve yeni politikanın ifadesi olarak görülmeli.
Bir diğer önemli etken olarak hiç kuşkusuz Türkiye’nin bölgede şaşmaz, sarsılmaz bir siyasi ve ekonomik istikrar adası olarak yeniden tebarüz etmesi var. Türkiyesiz ya da Türkiye’yle çatışan huzursuz bir gelecek yerine Türkiye ile anlaşan, işbirliği yapan ve bu yolla güvenli ve müreffeh bir gelecek kurma imkanını görmüş olmalı Irak devlet aklı. Ki Irak’ın en büyük ticari ortağı Türkiye ve Irak’ta hayat normalleştikçe iki ülke arasındaki ticari faaliyetlerin daha da gelişecek olması o geleceği kurmak isteyenler için de göz ardı edilemez.
İşgalci Neoconların ve onların yerel uzantılarının hayli zamandır yerleştirmeye çalıştığı diktatör Erdoğan imajının bir türlü oturmuyor, AK Parti iktidarındaki Türkiye’nin bütün çabalara rağmen diz çökmeyip güçleniyor olması da kayda geçmiştir mutlaka.
Kürt nüfusu olan dört bölge ülkesi içinde Türkiye’nin, kendi Kürt meselesini demokratik yollarla, kendi aklı, iradesi ve yöntemleriyle çözme kararlılığında olması ve bunda yol alması da Bağdat’ta karşı konulamaz bir etki yaratmış olmalı. İki başkent arasında esen sert rüzgârların hayır getirmemesi bir yana Ankara’daki mevcut muhatabın meseleleri kavrama ve sorun çözme kapasitesinin azımsanmayıp bilakis kıymet bilinmesi gerektiği de daha birkaç ay önce ana muhalefet partisinin ufkuna ve kavrayışına dair edinilen tecrübeyle daha iyi anlaşılmış olmalı.
Rojava üzerinden yürüyen yeni paylaşım kavgasını, bir türlü gerçekleşemeyen Kürt ulusal konferansı özelinde görülen Kürtler arası iktidar savaşını da ayrıca not etmeli. Kandil yollarını arşınlarken yaşanan kazada iki komutanını kaybeden İran’ın herkesin bildiği sırrının açık olması taze bir gelişmeyse de çaba eski. İran, adı İrancıya çıkan Cemil Bayık’ın başında olduğu KCK’ya “Süreçten çekil Rojava’da özerkliğini tanıyayım” diyor. Aynı “ahlaksız teklifi” daha düne kadar kendi Kürtlerine vatandaşlık dahi vermeyen Esed de yapıyor: “Türkiye’ye düşman ol, Rojava senin olsun”.
Görünen o ki Ankara ile olduğu gibi Erbil’le de sorunları çözme kararlılığında Bağdat. İşin zor kısmı atlatıldı, sonrası daha kolay olacaktır. Türkiye ile zaten çok yönlü bir işbirliği kurmuş olan Barzani’nin Diyarbakır’da Başbakan Erdoğan ile görüşecek olması ise daha güzel günler göreceğimizin habercisi. Bunda çok kişinin emeği var elbette ama çok ağır eleştirilere rağmen dipten derinden ve sabırla yürüttüğü çok yönlü politikalar nedeniyle Davutoğlu’nun hakkı Davutoğlu’na verilmeli.