Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar...

Batı ülkelerinde ‘dindarlık’ ne durumda dersiniz? Hemen söyleyeyim: Geriye gidiyor... İngiltere’de düzenli biçimde kiliseye gidenlerin oranı sadece yüzde 10... Avustralya’da durum daha da kötü: Yüzde 7,5... Fransa? Eh işte; yüzde 15... Bir tek Amerika kurtarıyor durumu, o da şöyle böyle: Yüzde 41...

Rakamları Gallup International adlı kuruluşun sürekli araştırmalarına borçluyum. Aynı ülkelerde “Hangi dine mensupsunuz?” sorusuna “Hıristiyanım” diye cevap verenlerin oranı da bayağı düşük... Dinlerinin inanç esaslarına dair bilgileri az, bilenler en kutsal değerler konusunda kuşkucu...

Konuya böyle balıklama girdim, ama merak etmeyin niyetim ‘orası’ ile ‘burası’ arasında dindarlık yarışı değil... Yerli-yabancı pek çok araştırma kurumu hem coğrafi olarak hem de dinden dine değişen biçimiyle bu tür araştırmalar yapıyorlar...

Amerika’daki PEW adlı kuruluş sözgelimi; her yıl karşılaştırmalı bir değerler raporu hazırlayıp bilgi sahibi olmak isteyen herkese sunuyor. Bizde de Türkiye’nin değerlerini araştırırken deneklere sorulan namazla, oruçla ve inançlarla ilgili sorularla ülkemiz insanının ‘inanç haritası’nı çıkartan araştırmacılar var.

Her yıl...

Oruç tutma en yüksek oranda uyulan bir ibadet ülkemizde; yalnızca yüzde 8 “Hayatımda hiç oruç tutmadım” diyor. Her yıl düzenli oruç tutanların oranı yüzde 60 kadar... 18 yaş üstü yetişkinlerimizin yüzde 68’i kendini ‘dindar’ veya ‘sofu’ olarak tanımlıyor; ‘inançlı ama dini vecibelerini yerine getiremeyen’ kategorisinin oranı olan yüzde 30’u da buna kattığınızda ‘dinin gereklerine pek inanmayan’ sadece yüzde 2 kalıyor ülkemizde.

Çeşitli araştırma kuruluşu ve şirketlerin yaptığı ‘Biz kimiz?’ veya ‘Değerler Araştırması’ başlıklı anketlerin raporlarını her yıl toplar, arşivime atarım. Fikir ifade ederken bilgiye ihtiyaç duyduğum için...

Lâfı nereye getireceğimi fark ettiğiniz için yazının burasında gülmüş olmalısınız. Evet, ağızlarını açtıklarında “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” görüşünü herkesin gözüne sokanlardan bazıları, şu sıralarda Diyanet İşleri Başkanlığı’nı top ateşine tâbi tutmakta... Sebep, Diyanet’in Türkiye’de dindarlık konusunu araştırma ihtiyacı duyması ve bunun için anket çalışması yaptırması...

Tahmin edebileceğiniz hemen herkes “Böyle şey olur mu?” homurdanmasıyla başlayıp “Diyanet insanları nasıl fişler?” ile devam eden, “Lâik bir ülkede dindarlık araştırılır mı?” sorusuyla zirveye varan itirazlarda bulundu, bulunuyor...

Evet, o da, bu da... Hepsini doğru tahmin ettiğinize eminim...

Diyanet’in yaptırdığı anketin sonuçları öncekilerin teyidi gibi. ‘Dindarlık’ verileri yukarıda aktardığıma çok yakın: Yüzde 72,1 kendisini ‘çok dindar’ veya ‘dindar’ olarak tanımlarken “Hiç dindar değilim” (yüzde 1.1) ile “Herhangi bir dine inanmıyorum” (0,5) ve “Dindar değilim” (4.7) diyenlerin toplam oranı yüzde 6,3...

İnsanların kendilerini din konusunda ne kadar bilgili gördüklerini de merak etmiş Diyanet; Türkiye’nin görüntüsü o alanda pek fena değil...

PEW adlı Amerikan araştırma kuruluşuyla Prof. Esmer’in çalışmaları da buna işaret ediyor zaten...

Merak etmese miydi Diyanet? Deneklerin isimlerinin alınmadığı bir anket nasıl ‘fişleme’ sayılır? “Lâik bir ülkede dindarlık araştırılır mı?” diye soranlara göre, bu yazının en başında sonuçlarını paylaştığım kiliseye gitme sıklığıyla ilgili anketlerin yapıldığı ülkeler (İngiltere, Avustralya, Fransa ve Amerika) ‘Şeriat’ ile mi yönetiliyorlar yoksa?

İnsanın aklı kamaşırsa böyle garip duruma düşer işte...

Yazının burasında da Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’in son zamanlarda yaptığı konuşmalara neyin alt-yapı teşkil ettiğini herhalde tahmin etmişsinizdir: Anket... Önlerindeki bulgulardan hareketle her bölge, il ve ilçe için neye daha fazla ihtiyaç olduğunu görüyor Diyanet ve ona uygun ‘eylem planları’ geliştiriyor olmalı...

Yoksa bilimselliğe de mi karşılar?