Dün, ABD Kaliforniya Üniversitesi’nde (UCLA) çalýþmalarýný sürdüren Prof. Aydoðan Özcan’dan, baþýnda bulunduðu laboratuarda yapýlan araþtýrmalarý, geliþtirilen teknolojileri dinledim.
Cumhurbaþkanlýðý Bilim ve Teknoloji Baþdanýþmaný Prof. Davut Kavranoðlu’nun Külliye’de düzenlediði Bilim ve Teknoloji Öncüleri Sohbetleri’nin ikincisine konuk olmuþtu.
Prof. Özcan’ý, 2009’da ‘cep telefonundan hastalýklarý teþhis eden Türk bilimadamý’ haberiyle tanýdýk. 2012’de hesaplamalý görüntüleme ve mobil algýlama-teþhis konusundaki çalýþmalarý nedeniyle ‘dünyanýn en parlak 10 bilim insaný’ arasýnda gösterildi. ABD’de Baþkanlýk Ödülü de dahil onlarca ödülün yanýnda, 2016’da Koç Üniversitesi Rahmi M. Koç Bilim Madalyasý’na layýk görüldü. 33 patenti, bir kitabý ve 500’den fazla bilimsel makalesi var.
Þimdilik…
Katýlýmcýlar arasýnda, bilimsel kariyeri liseyi bitirmek için gerekli notlarý almaktan ibaret olan sadece ben vardým.
Haliyle bilimsel-teknik ayrýntýlara girmem mevzubahis deðil.
Ancak iki konuda konuþabilirim:
‘Farklý düþünme’ ve ‘bilim iklimi’…
Prof. Özcan’ýn öncülük ettiði teknoloji, optik mikroskopla yapýlan görüntülemeyi, -örneðin bir cep telefonu kamerasýyla- sayýsal (digital) olarak alýnan görüntüleri ‘hologram’ tekniðiyle geliþtirerek yapýyor.
Canlý doku, sývý veya hava, büyük, aðýr ve pahalý mikroskoplar yerine, çok daha küçük, hafif ve ucuz sayýsal görüntüleme cihazý ile tahlil edilebiliyor.
Tahlil ve teþhis için maliyetler 5-10 dolarlýk fiyatlara düþüyor; ameliyatlar esnasýnda alýnan bir dokunun tahlili için gerekli 2-3 saatlik zaman dakikalara iniyor; saðlýk imkanlarý kýsýtlý bölgelerdeki insanlar da cep telefonu üzerinden tahlil ve teþhis imkanýna eriþebiliyor.
Bu, dünyanýn her yerinde hastalýklarýn, içme suyu ve hava kirliliðinin tespitinde büyük kolaylýk ve ekonomi demek.
***
Prof. Özcan’ýn bilimsel çalýþmalarý teknolojiye ve ‘ticari ürüne’ de dönüþmüþ durumda.
Kimse ‘þöyle bir þey istiyoruz, alýn size para’ diye üniversiteleri gezmiyor. Araþtýrmacýlar fikirlerini ortaya koyuyor, paylaþýyor, tartýþýyor, projeye dönüþtürüyor; üniversiteler laboratuar imkaný saðlýyor; geliþmeye baþlayan projeler yatýrýmcý buluyor.
Yani, bilimsel geliþme ‘akýl’la baþlýyor ama onun teknolojiye ve ürüne dönüþmesi ‘bilim iklimi’nde oluyor.
Akýl konusunda Türkiye’nin sorunu yok.
Prof. Özcan ve daha önce bu sütuna konuk olmuþ Nobel’li Prof. Aziz Sancar, Prof. Nejat Veziroðlu, Prof. Murat Günel gibi bilim insanlarýnýn þahsýnda uluslararasý alanda fark yaratmýþ, üstelik, hemen hepsi üniversite öncesi eðitimlerini, bazýlarý üniversite öðrenimini de Türkiye’de yapmýþ yüzlerce Türk bilim insaný canlý kanýt.
Ancak, anaokulundan üniversiteye ve araþtýrma kuruluþlarýna kadar bir ‘bilim iklimi’ oluþturmamýz gerekiyor.
Finlandiya, çocuklarý ‘bilgi yükleyerek’ deðil eþyayý, çevresini tanýyarak yetiþtirmekle, ‘farklý düþünmeyi’ özendirmekle eðitimde fark yarattý.
Singapur, sadece zekasýyla öne çýkan çocuklarý deðil, ‘çaba ve azim’ gösterenleri de ödüllendirdi. Eðitim sistemi sadece ‘iþe yarayanlar’ ve ‘yaramayanlar’ üretmedi, her kademede ‘yetenek’ üretti.
ABD, bilim iklimi ve teknoloji fýrsatlarý sunarak bu yetenekleri kendine çekti.
Cumhurbaþkaný Recep Tayyip Erdoðan’ýn, bilim ve teknolojiye verdiði önem önce savunma sanayine yansýdý ve SSM-Tübitak -sanayi iþbirliðiyle baþarýlý sonuçlar vermeye baþladý.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlýðý, özellikle ‘yazýlým’ konusunda heyecan verici bir yol haritasýnda ilerliyor.
Bilim ve Teknoloji Öncüleri Sohbetleri gibi toplantýlar baþarýlý deneyimleri Türkiye’ye taþýyor.
Bu sohbetlere ÝTÜ de ev sahipliði yapýyor.
Darýsý diðer üniversitelerin baþýna…
Bilim iklimi böyle oluþuyor ama elimizi çabuk tutmak zorundayýz.