‘Bilsen uzaklarda kimler aðlýyor’

Hafta sonu Ýtalya'da gurbetçilerimizle birlikteydik. Avrupa'ya hangi maksatla giderseniz gidin, memleketimizden bir ses bir nefesle karþýlaþmamak olmaz. 1969'dan beri Avrupa'ya iþ-emek göçü veren Türkiye, 1980 ve 1997'de iki büyük göç dalgasý daha yaþadý. Yurt dýþýnda 3 milyon seçmen olduðunu seçim kayýtlarýndan biliyoruz. Ama buna, seçmen yaþýnda olmayanlar ve kayýtdýþý kiþilerimiz de eklendiðinde en az 6 milyon kiþi civarýnda bir ‘Türkiye gücü’ gözüyle bakabiliriz.

Baþta Almanya olmak üzere Avrupa'nýn; ‘uyum’ ve ‘eðitim’ gibi dertleri olmadý ilk iþçilerimiz için, iþçilerimiz sadece ‘yabancý’ ve ‘dönücü’ydü onlarýn nazarýnda... Ardýndan iþçilerimizin çocuklarý dünyaya gelince, dýþlamacý ve öteleyici politikalarýn yeterli olmadýðýný gördüler, gurbetteki çocuklar için Türk okullarý açýldý, ‘entegrasyon’ kelimesi gündem yapmaya baþladý. Ne var ki; entegrasyon da aslýnda dýþlamanýn ötekileþmenin bir baþka versiyonuydu. Derken gurbette üçüncü kuþak geldi. Artýk onlar, Avrupalýydý. 50 yýl öncekinden çok daha karmaþýk bir sosyoloji var bugün. 

Biz gurbetçilerimiz söz konusu olduðunda, Avrupa'yý özellikle Almanya'yý suçlamanýn dýþýnda pek bir þeyler üretemedik. Yabancýlýðýn her türlü kahrýna göðüs geren kardeþlerimize ‘Almancý’ dedik, hangi þartlarda kazandýklarýna bakmadan onlarýn marklarýný, franklarýný çok gördük. Oysa hemen hepsi de çok zor þartlar altýnda, iliðini kemiðini limon sýkar gibi býrakarak ya döndüler ya da dönemediler gurbetten. Artýk Berlin'de, Köln'de, Amsterdam'da kabristanlarýmýz bile var, amcamý kendi ellerimle yatýrdým ben gurbete. Biz gurbetçilerimize gelir kapýsý olarak bakmaktan baþka hiçbir hizmet veremedik. Onlarý dýþlayan, aþaðýlayan ve her fýrsatta potansiyel suçlu olarak gören eski diplomasimiz de cabasý. Ama artýk deðiþen þeyler var. Diplomatlarýmýz kapýlarýný vatandaþlarýmýza açýyorlar, onlarýn neþesinde ve yasýnda, her türlü sorununda yanlarýnda olmaya çalýþýyorlar.

***

Gurbette müzik, memleket gibidir. Epeydir Sümeyra Çakýr'ýn bir plaðýný arýyorum. Frankfurt'ta bir hemþehri gecesinde halkevinde söylediði ‘Düþürdün Aþkýn Narýna’ adlý türküsü de vardý o plakta. Epeydir arýyordum, eski solgun bir posterini gördüm Milano'da. Gurbetteki yurttaþlarýmýza anne kanadý olmuþ bu seslere çok þey borçluyuz, onlar, devlet olarak bulunamadýðýmýz pek çok yerde vardýlar, hasta baþýný, kabir baþýný, gurbet baþýný beklediler, uzak diyarlarda. Sabahat Akkiraz da böyledir, ‘Deðme Felek’'i nerede seslendirirse seslendirsin aðlamayanýmýz kalmaz. Bu yazýnýn baþlýðýna taþýdýðým Ferdi Tayfur'un ‘Huzurum Kalmadý’ uzunçalarý da çok içlidir, rahmetli babaannem Hollanda'da iþçi olan amcalarýmý hatýrlattýðý için bu þarkýyý çalmayýn derdi halamlara. Gizli aþikar gözyaþý dökmektir gurbet. 80'lerde Ýzzet Altýnmeþe'nin ‘Maden Daðý Dumandýr’ ile yýkýlýrdý Rotterdam sokaklarý... Yakýn zamanda rahmetli olan Ozan Arif, Adil Avaz, Nuri Sesigüzel, Arif Sað, rahmetli Ahmet Kaya, Belkýs Akkale, Selda Baðcan, Mehmet Özbek de gurbetteki gönül yaralarýmýzý saran büyük isimlerimizdendi... Onlarýn sesi olmasa kim baðlayacaktý gurbeti sýlaya. 

Gurbet þarkýlarý hakkýnda bir sosyoloji tezi hazýrlanabilir. DiasporaTürk grubunda bu konuda epey argüman vardýr. Gariplerin avazý rüzgara karýþmasýn. Kayýt altýnda tutulsun isteriz. Bu þarkýlar, toplum olarak bizlerin ve devletin yapamayacaðý vazifeyi yaptýlar gurbetçilerimize. 

Önemli günlerde büyükelçiliklere, konsolosluklara çaðýrdýðýmýz gurbetçilerimize muhakkak surette opera dayatmayalým diyorum bu yüzden. Yani bir iki de türkü okunsa kýyamet mi kopar!