Kim ne derse desin, Türkiye’nin en büyük sorunu hâlâ eðitim. Özellikle yükseköðretimde beklenen patlamayý henüz gerçekleþtirebilmiþ deðiliz. Nicel olarak büyüme göz kamaþtýrýcý. Devlet üniversitelerinin sayýsý 104’ü buldu. Vakýf üniversiteleri ile birlikte 166 üniversitemiz var. YÖK’te bekleyen dosyalarýn onay süreçleri tamamlandýðýnda üniversite sayýsýnýn 210’u aþacaðý belirtiliyor. Kimilerine göre üniversite sayýsý öylesine hýzlý artýyor ki yakýnda üniversiteler kendilerini seçecek öðrenci bile bulamayacaklar. Bense hiç öyle düþünmüyorum.
Birincisi üniversite ve öðrenci sayýmýz hâlâ ‘lider ülke Türkiye’ hayalimizin çok altýnda. Örneðin bizim nüfusumuzun yaklaþýk dört misli nüfusu olan Amerika’da yükseköðretim kurumlarýnýn sayýsý bizdekinin neredeyse 30 misli. ABD’de 4.236 üniversite ve bir o kadar da benzeri dereceleri veren kurum var. ABD’de yüksek öðrenim gören öðrenci sayýsý ise bizdekinin tam beþ misli (20.3 milyon). Ayný þekilde Japonya’da 745, Ýngiltere’de ise 325 yükseköðretim kurumu var. Kýsacasý sayý olarak bile ‘Türkiye’de ihtiyaçtan çok üniversite var’ denemez.
Bana sorarsanýz doðru planlanmak kaydýyla Türkiye 1.000 üniversiteyi bile kaldýrýr. Kaldý ki eðitimde sayýdan çok kalite önemlidir. Yani kütüphaneleri, laboratuvarlarý, akademik kadrolarý ve üniversite dendiðinde akla gelen diðer olmazsa olmazlarý tamamlayamazsak ortaya sadece ‘üniversite’ tabelasý taþýyan ‘yüksek liseler’ çýkar.
Kalite konusunda Türkiye’nin en büyük sorunu yeterli öðretim elemaný yetiþtirememektir. Üniversite sayýmýz 166 görünüyor, ancak mevcut öðretim elemanlarý ile tam donanýmlý 100 üniversiteyi dahi sürdürebilmek zordur. Ne yazýk ki yeni kurulan üniversiteler nitelikli akademik personel yetiþtirmekten ziyade mevcut pastayý yaðmalamaya yöneldiler. Özellikle vakýf üniversiteleri sadece daha çok maaþ vererek devlet üniversitelerinden akademisyen ‘çalmaktalar’. Görünen o ki vakýf üniversiteleri uzunca bir süre daha personel yetiþtirmeye kaynak ayýrmayacaklar.
Antalya modeli
Geçtiðimiz hafta bir konferans için bulunduðum Uluslararasý Antalya Üniversitesi’nde ise akademik personel bulma konusunda bambaþka bir modelle karþýlaþtým. Rektör Prof. Dr. Cihat Göktepe diðer üniversitelerin tersine sonu gelmeyen akademik kadrolarý yaðmalama yarýþýna girmemiþ. Göktepe bunun yerine yurt dýþýndaki Türk ve yabancý akademisyenlere yönelmiþ. Bir anlamda beyin göçünü tersine çevirmiþ. Konferans sonrasýnda bu üniversitede tanýþtýðým akademisyenlerin kimi MIT’dendi, kimi Florida’dan. Cornell’den gelen de var, Oxford’dan gelen de. Hepsi yýllardýr çalýþtýklarý Amerika ve Avrupa üniversitelerini býrakýp Türkiye’ye gelmiþler. Ayný þekilde hazýrlýk sýnýflarýnýn neredeyse tüm eðitmenleri de yurt dýþýndan...
En son kurulan vakýf üniversitelerinden biri olmasýna raðmen Uluslararasý Antalya Üniversitesi binalardan önce akademik kadroya öncelik vermiþ ve henüz öðrenci almadan dünyanýn en nitelikli kadrolarýndan birini kurmuþ. Doðrusunu isterseniz karþýlaþtýðým manzara karþýsýnda hem çok þaþýrdým, hem de çok sevindim. Bizde ‘üniversite’ denince akla genelde binalar geldiði ve personel en son iþmiþ gibi düþünüldüðü için Antalya’da karþýlaþtýðým model beni çok etkiledi.
Bence diðer üniversiteler de bu modeli dikkate almak zorunda. Kimseye yetmeyen kaynaklara yüklenmek yerine ya Uluslararasý Antalya Üniversitesi gibi beyin gö-çünü tersine çevireceðiz ya da kendi üniversitelerimizde insan kaynaklarýný geliþtirmeye daha fazla yatýrým yapacaðýz. Belki de doðru olaný her ikisini de yapmak.
Bu çerçevede Uluslararasý Antalya Üniversitesi’nin genç rektörünü ve ona bu vizyonu uygulama imkânýný veren üniversite mütevelli heyeti baþkaný ve Rixos oteller zincirinin sahibi genç giriþimci Fettah Tamince’yi tebrik etmek gerekiyor. Onlarýn ürettiði model yarýnýn Türkiyesi’nin ihtiyacý olan 1.000 üniversiteyi inþa etmemize de yardýmcý olacak.