Sayýn Cumhurbaþkaný’nýn dediði gibi ‘insan gerçekten hayret ediyor.’ Hayret etmek içinde kýzgýnlýðý barýndýrmayan, kýzgýnlýðý aþmýþ bir ruh hali galiba... Kýzgýnlýk, öfke eþiðini aþýyorsunuz ve geride býrakýyorsunuz... Artýk bundan sonra, size o hayreti yaþatan konuda söyleyecek pek bir þey de bulamýyorsunuz. Çünkü politik ve bu politikanýn bir alt kümesi olan ekonomik ya da sosyal-kültürel bir olayda hayret edecek bir görüþ, söylem vb karþýlaþýrsanýz bu büyük oranda ideolojik zorlamanýn ürünüdür. Þu günlerde her alanda bu tür zorlamalarla kuþatýlmýþ durumdayýz. Sizi hayrete düþürecek zorlama görüþler þöyle elde ediliyor: Örneðin bir tarihte ya da bir zaman diliminde, genel gidiþatýn tam tersine iþleyen bir süreç ya da gerçekleþen bir olay, cýmbýzla alýnýyor ve bütün bir süreci belirleyen hatta sürece damgasýný vuran temel geliþme olarak sunuluyor. Bu, ‘cýmbýzlama’ yöntemidir ve ahlaksýzlýktýr...
Yüksek faiz kime yarar?
Þimdi iktisattan bir örnek vereceðim. Asaf Savaþ Akat dün Vatan Gazetesi’nde çok özlü bir yazý yazdý: ‘Faizin ekonomi politiði’ diye... Þöyle diyor; ‘faizin etkisi sadece makro dengelerle sýnýrlý deðildir. Ayný zamanda kaynak ve gelir daðýlýmýný belirler. Faiz nedir? Borçlu ile tasarrufçu arasýnda gelir transferidir. Yani her hareketi ile biri kazanýr, diðeri kaybeder. Doðal olarak alacaklýlar faizi yüksek, borçlular düþük sever. Ýkisi de çýkarýný gözeten faiz politikasý ister. Kim bunlar? Genel çizgileri bellidir. Zenginler net alacaklýdýr. Orta sýnýf emeklilik sigortasý sayesinde tapi kalkar. Fakirler net borçludur. Baþka yönden bakalým. Üreticiler net borçludur. Net alacaklýlara rantiye denebilir.’ Çok net deðil mi? Ama yine de burayý þöyle tamamlayalým:
Bir toplum nasýl çürür?
Ýsveçli iktisatçý Wicksell, bir yatýrýmdan elde edilecek getiri oranýný doðal oran olarak niteler ve doðal oranýn, borçlanma maliyetinin (faiz oraný) üzerinde olmasý durumunda çarklarýn döneceðini, aksi takdirde durgunluðun kaçýnýlmaz olduðunu söyler. Bu genel kural, daha sonra karmaþýk bir yýðýn modele dönüþtürülüp farklý düzeylerde anlatýldý. Enflasyon ve iþsizlik arasýndaki iliþki ve üretim-enflasyon-faiz oraný iliþkileri ciddi kural ve teorilerle (Mesela Taylor kuralý gibi) açýklandý. Ama sistem, Asaf Savaþ Akat’ýn dediði gibi, çok basit bir mekanizma üzerine kurulmuþtu; fakirler net borçludur-zenginler net alacaklýdýr; faizde net borçlulardan net alacaklýlara yapýlan gelir transferinin oranýdýr; bu oran artýkça net alacaklýlar daha da zenginleþir, toplum yalnýz iktisadi olarak deðil, tüm açýlardan çürür. Nitekim tam da böyle oldu... Banka sistemi ve onun olmazsa olmaz silahý faiz, tüm sistemi saran kanserli yapýlar yarattý. Çünkü mali sistemin getirileri doðal orandan (kâr oranlarýndan) baðýmsýzlaþýp naylon bir yapý yaratmýþtý. Wicksell’in doðal oranýný, Marx zaten kâr oraný diye açýklamýþtý ve bu doðal oran ya da kâr oraný, teknoloji eskiyince yeni teknoloji ile birlikte, eski sektörlerde negatif teknoloji rantý nedeniyle, yeni sektörlerde de sömürü oranýnýn düþmesiyle düþüyordu. Böyle olunca devreye finans kapital giriyor ve parayý saklayarak borçlanma maliyetlerini yukarý çekip durgunluðu (krizi) kronikleþtiriyordu. Bu, sistemin çürüyerek ölmesiydi...
Þimdi Avrupa Merkez Bankasý negatif reel faizden bahsediyor ama Almanya direniyor; nedeni açýk, kendisine göre daha fakir olan güney borçlu... Akat’ýn dediði gibi, borçluya mükafat kapitalizmde olmaz, çünkü borçlu fakir olandýr, genelde... Bütün kriz dönemlerinde, önce lokomotif sektörlerin kâr oranlarý düþmeye baþlar, buna paralel faiz oranlarý ilk önce artar, çünkü düþen kâr oranlarý sýcak paraya talebi yukarý çeker... Bu birinci aþamadýr, ikinci aþamada herkes batmaya baþlar ve parayý yatýracak yer bulamaz, faizler de düþer... Para vardýr ama yatýracak yer yoktur. Þu sýralar özellikle geliþmiþ dünyada olan budur...
‘Ýnsan hayret ediyor’
Þimdi ‘insan hayret ediyor’ diyeceðimiz yere geliyoruz. Uluslararasý danýþmanlýk þirketi McKinsey Global Institute, 2008 krizi boyunca baþta Fed olmak üzere, geliþmiþ ülke merkez bankalarýnýn geniþlemeci para ve düþük faiz politikasýnýn kime yarar kime zarar yazdýðýný anlatan bir araþtýrma yapmýþ sonuç þu: Düþük faiz politikasý, dünyanýn yoksullarýna zarar ettirmiþ. Bu da þöyle olmuþ; zor durumdaki batý hükümetleri, þirketleri düþük faizle borçlarýný göreli düþürmüþ. Ancak batýda hýzla düþen faizler, ayný oranda doðuda düþmeyince, geliþmiþ ülke fonlarý, trilyona varan dolarlarý göreli yüksek faizli -Türkiye’de dahil buraya- geliþmekte olan ülkelere yönlendirmiþler. Bu, açýk olarak faiz mekanizmasýyla doðudan batýya kaynak aktarýmý demek. Bakýn þimdi Brezilya faiz yüksetmek zorunda kaldý, çünkü ABD’de özel sektör tahvilleri ve uzun vadeli kaðýtlar yukarýya dönmeye baþlayacak beklentisi oluþmaya baþladý. Bu algý özellikle yaratýlýyor ki, geliþmekte olan ülkelerin faiz oranlarý hep yukarýda kalsýn...