Normalleþmek, bir demokrasiye yaraþýr görüntüler vermek, aklýn ve mantýðýn gereðini yapmak ne kadar zormuþ meðer. Ne kadar çaba lazýmmýþ...
Türkiye gibi dindar kimliði bariz, kadýnlarýnýn baþörtüsüne yatkýn olduðu, iktidarýnýn da bu istikamette oluþtuðu bir ülkede eþli Meclis resepsiyonu yapabilmek için 10 yýl beklendi. Tam 10 yýl.
Cumhurbaþkaný, Baþbakan, bakanlar eþleriyle sayýsýz kez hem Türkiye’de, hem de uluslararasý alanda birçok toplantýya katýldýlar ama kendilerini var eden binada, Meclis’te bunu yapamadýlar. Eþleriyle orada bulunmalarý bazen bir rejim sorunu oldu, bazen de partilerinin kapatýlmasýna gerekçe gösterildi.
Önceki akþam, Baþbakan eþiyle Meclis resepsiyonundaydý; bugüne kadar baþörtüsü yasaðýnýn resmi destekçisi olan kurumun yöneticisi olan komutanlar da oradaydý.
Belki biraz çekingen, biraz aceleci ama oradaydýlar... En azýndan CHP’nin katýlmadýðý, ortak olmak istemediði bir deðiþime direnmediler; bu da önemlidir.
O görüntülere bakýp yasaksýz resepsiyonu görünce, yasaklý yýllarý anlamak daha zor gelebilir. Ama o yýllarý yaþadýk. Hem de o yasak deðiþmez bir kural, karþý çýkýlamaz bir teamül gibi toplumun üzerine bir karabasan gibi çökmüþtü. Temel veri baþörtüsünün yasak olmasýydý, özgür olmasý deðil. Bir yerden söze baþlayanlar önce kendilerini savunmak ve sanki bir suçmuþ gibi yasakçýlarý siyasi amaç taþýmadýklarýna ikna etmek zorundaydý.
Unutmayalým, çok yakýn zamana kadar Türkiye böyle bir ülkeydi.
Baþörtüsü yasaðý ve baþörtülülerin görünürlüðünü engellemek rejimin sembolüydü. En bariz karakteriydi.
Bu yüzden binlerce genç kýz üniversite kapýsýndan döndürüldü, binlerce genç kadýn baskýya uðradý, iþsiz kaldý, binlerce erkek eþi veya annesi baþörtülü olduðu için takibata uðradý... Yüzlerce subay sadece bu gerekçeyle sorgusuz sualsiz ordudan uzaklaþtýrýldý.
Önceki gün Meclis davetine nihayet gelebilen Baþbakan’ýn eþi, çok deðil birkaç yýl önce GATA’da hasta ziyareti bile yapamýyordu. Yine Baþbakan eþiydi...
Bütün ülke seyrederken o yasak acýmasýzca herkes için uygulanýyordu.
O yüzden bitmiþ olmasý, bir ayýptan kurtulmanýn ötesinde anlam taþýmaktadýr. Zira, arkasýnda yorucu ve yýpratýcý ve gerçek bir mücadele hikayesi vardýr.
En basit, en makul olaný yapabilmek için bile iki genel seçim, iki yerel seçim iki de referandum gerekiyormuþ, demek ki!
Sembolü baþörtüsü yasaðý olan bir sistemden, böylesi yasaklara gülerek bakabilecek bir sisteme geçmek için dört baþý mamur bir demokrasi mücadelesi vermek gerekmiþtir.
Neticede, o seçimlerin herhangi biri eksik kalsa, o süreçlerin bir tanesi bile tamamlanmasa Türkiye bugünleri yine göremeyecekti.
Çünkü, bu ülkenin asker-sivil bürokrasisi, medyasý, akademiyasý vs demokrasi ahlakýnýn gereðini yapamadý. Bu ülkenin siyaseti, “Benim eþim baþý açýk oraya gelebiliyorsa, baþý örtülü olanlar da gelmeli. Yoksa ben de yokum” diyemedi.
Demedikleri gibi zevkle, keyifle seyrettiler.
En keyifli kesim her zaman olduðu gibi medyaydý. Sorunun çözümü için bir satýr yazmadan, aksine yasaðý güçlendirmek için her fýrsatý kullanan medya... Yasaða direnen kalemlere “dinci, yandaþ, yobaz” sýfatlarýný cömertçe yapýþtýran medya...
Ama neyse ki duruma uyum saðlayabilmek gibi benzersiz bir özellik taþýyorlar. Yýllardýr olup bitenlere seyirci kalmamýþ ve ortak olmamýþ gibi; þimdi Baþbakan’ýn eþini hiç oralý olmayan manþetlerle selamlýyorlar.
23 Nisan’da sadece resepsiyon düzeni deðil istemeye istemeye medyanýn tabiatý da deðiþmiþtir... Yapacak bir þey yok. Asker denklemden çýkýnca yasaklarý savunmak zor oluyor!