Doðubayazýt’da yapýlacak olan "Ahmedê Xanê Kültür ve Sanat Festivali"ne davet edildiðimde, hafýzamýn labirentlerinde canlanan anýlarýmdan biri beni 1978 yýlýna götürdü. Henüz toy ve kaný ateþle tutuþan bir genç iken, bir gece yolum Doðubayazýt’a düþmüþtü. Çok zahmetli bir yolculuktan sonra (o günlerde hem yollar çok berbattý hem de saat baþý kalkan ulaþým araçlarýna eriþmek neredeyse mucizeydi) gece yarýsý ancak menzilime ulaþabilmiþtim. Ama beni bir sürpriz bekliyordu. Elime tutuþturulan adreste, beni aðýrlayacak arkadaþým yoktu. Etrafa sormak da gizlilik kuralýný ihlal etmek anlamýna geliyordu. Mecburen ilçenin merkezine geldim. O zaman ilçede sadece tek otel vardý ve tek kiþilik odalarýn tümü doluydu. Üç yataklý bir odaya evet dedim ve hiç tanýmadýðým iki insanla uyumaya çalýþtým. Aslýnda þimdi itiraf ediyorum. O gün baþýma beklenmedik bir þey gelmesin diye sabaha kadar gözümü kýrpmamýþtým. Ertesi gün de görevini yerine getirmemiþ birinin bozgun psikolojisiyle Batman’a dönmüþtüm.
Ama bu kez Doðubayazýt’ta dolu dolu üç gün geçirdim. Yeri geldikçe izlenimlerime bu sayfalarda yer vereceðim. Þimdi izin verirseniz ilkin bu yolculukta beni en çok etkileyen bir konuþmadan söz edeceðim. Bu konuþmanýn bende geride býraktýðý tat ve lezzetten hareketle bir öneride bulunacaðým. Aile ve Sosyal Politikalar Bakaný Fatma Betül Sayan Kaya’nýn yaptýðý konuþmadan ben çok etkilendim. Þöyle diyordu Kaya:
“Ahmed-i Hânî’nin, varlýk ve hakikatin özüne yaptýðý yolculukta yükselttiði nefes, çaðlarý aþarak günümüze kadar gelmiþtir. Ahmed-i Hani, kadim medeniyetimizi aydýnlatan, geçmiþten geleceðe uzanan irfan güneþimizdir. Anadili olan Kürtçenin en seçkin eserleri arasýnda yer alan çalýþmalarýnda, bugünün meselelerine ýþýk tutacak çok önemli tespit ve tekliflerde bulunmuþtur. Ortak manevi mirasýn özünü oluþturan insani deðerlerimizi titiz bir nakkaþ ustalýðýyla kâðýda dökmüþtür. Kardeþliðin, birlik ve beraberliðin deðerini bir ozan edasýyla yansýtmýþtýr. Varlýðý, hayatý, aþký ve sevgiyi kuþatan gönül ustalýðýyla Kürtçe’yi zirveye taþýmýþtýr. Kendisinden önce medeniyete rehberlik eden pek çok alim ve mutasavvýf gibi Ahmed-i Hânî, yeryüzünün bütün zenginliklerini, bütün imkanlarýný Yaradan’ýn bir lütfu ve ihsaný olarak ele almýþtýr. Onun insana ve hayata bakýþýnda ilahi aþkýn motiflerini görürüz. Onun birlik ve kardeþlik çaðrýsý ayný zamanda bir yakarýþ ve duadýr. Aþkýn ve adaletin destanýný yazan Ahmed-i Hânî, Kürtçenin yaný sýra Türkçe, Arapça ve Farsça yazdýðý rubaileriyle kardeþliðin ortak diline gerçek bir zemin ve geniþ bir soluk kazandýrmýþtýr. Kardeþlik coðrafyasý Anadolu’da her dilde aþka tercüman olmuþtur. Kullandýðý her dili gönül iklimiyle süslemiþ, dil ve edebiyatýmýza ruh vermiþtir.”
Konuþmanýn son cümlesi özellikle dikkate deðer. "Kullandýðý her dili gönül iklimiyle süslemiþ, dil ve edebiyatýmýza ruh vermiþtir."
Dil ve Edebiyat tarihimizde böylesine müstesna bir rol oynamýþ Ahmedê Xanê adýna neden bir Edebiyat Ödülü ya da ödüllerini daðýtmayý aklýmýza getirmiyoruz? Bin yýllýk kardeþlik tarihimizin en büyük sembollerinden biri olan Ahmedê Xanê’yi neden güncel hayatýmýza ödüller aracýlýðýyla yeniden davet etmiyoruz? Birlik ruhuna en çok ihtiyaç duyduðumuz bugünlerde bu dev adýmý atarak neden birleþtirici duyarlýlýklarýmýza en itibarlý çimentomuzu ilave etmiyoruz?
Kürtçe’nin ve Türkçe’nin en seçkin ürünlerini yýlda bir kez Amedê Xanê adýyla onurlandýrmak çok mu maliyetli bir iþ olur? Hatta bir adým daha ileri giderek bu ödülleri neden uluslararasý bir kimliðe kavuþturmuyoruz? Dünya edebiyatýndaki saygýn yerimizi neden bu adýmla perçinlemekten geri duruyoruz. Bu ürkeklik neden?
Yýlda bir kez en iyi roman, en iyi öykü (hikaye), en iyi þiir ve en iyi edebiyat araþtýrma ve denemeleri konusunda daðýtýlacak olan bu ödüller, hem edebiyat dünyamýza ciddi katkýlar yapar hem de barýþ içinde bir arada yaþama irademize büyük duygudaþlýk katar. Buna ekmek su kadar ihtiyacýmýz var.