Baþkanlýk sistemiyle ilgili gündeme devam edelim. Cumhurbaþkaný Tayyip Erdoðan, bu tartýþmayý çok uzun süredir kamuoyunun gündemine taþýyor. Herhangi bir dayatmada bulunmadan, herkesin katký saðlamasýný istiyor. Burada hiçbir zaman gizli bir gündemi olmadý Erdoðan’ýn. Düþündüðü herþeyi toplumla paylaþtý. Attýðý her adýmýn bir sonraki aþamasýnda neler olacaðýný da yine ayný yöntemle toplumun önüne koydu.
O nedenle birilerinin Cumhurbaþkaný Erdoðan’ý adým adým gizli bir gündem yürütmekle suçlamasýnýn hiçbir karþýlýðý yok. Cumhurbaþkanýnýn artýk TBMM tarafýndan deðil, doðrudan halk tarafýndan seçilmesini saðlayan referanduma destek veren geniþ kesimler de, 10 Aðustos 2014’de Tayyip Erdoðan’ý cumhurbaþkaný seçen çoðunluk da sürecin nereye gittiðini pekala biliyordu. Burada ne bir sürpriz, ne de gizli bir gündem var.
Geçen hafta Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn, tartýþmayý farklý bir mecraya taþýmasý ve artýk bu sistemle yola devam edilemeyeceðini ilan etmesi, az önce kýsaca hatýrlattýðýmýz sürecin devamý ve bir parçasý. Bundan sonrasýnda herkesin yapmasý gereken, ister baþkanlýk sistemine taraftar olsun, ister olmasýn; düþünce ve eleþtirileriyle katkýda bulunmasý.
Bir sistem deðiþikliði elbette kolay deðil ve belli sancýlarý olacak. Eski sistemin arýzalarý üzerinden varlýðýný sürdürenler direniþ gösterecek. Böyle bir deðiþimin Türkiye’yi böleceðini, bataklýða sürükleyeceðini öne sürenler olacak; nitekim var da. Bir diðer yandan toplumun bir kesimi de neden böyle bir sistem deðiþikliði olmasý gerektiðini anlamaya çalýþacak. Belki de en kritik nokta burasý.
Çünkü varlýðýný ve çýkarlarýný mevcut duruma borçlu olanlarýn direnmesi ve kendi pozisyonlarýný korumak için çýrpýnmasý bir yere kadar anlaþýlabilir. Bunlar baþkanlýk sistemi ya da kendilerini sarsacak herhangi bir yeni gidiþata her durumda karþý çýkacaktýr. Asýl önemli olan, samimi olarak baþkanlýk nedir ve bize ne getirecek diyen kesimlerin bilgilendirilmesi.
Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn sivil toplum örgütlerini merkeze alarak yola çýkmasýnýn temel mantýðý da bu. Toplumun geniþ kesimlerine baþkanlýk sistemini anlatabilmek, endiþeleri gidermek ve daha da önemlisi böyle kritik bir hedef etrafýnda ortak bir gelecek algýsý inþa edebilmek.
Süreci konuþurken, bir yandan da yeni bir anayasa tartýþmasýný birlikte yürütmemiz gerekiyor. Belki burada 12 Eylül darbesinin ürünü olan 1982 anayasasýna atýfta bulunarak, yeni bir anayasa ve mutabakat üzerine yola çýkmak elbette çok önemli. Ancak tartýþmayý daha doðru bir mecraya oturtabilmek ve sistem arýzasýnýn asýl kaynaðýný görebilmek için doðru tarih, 27 Mayýs 1960 askeri darbesi ve 1961 anayasasý olmalý.
Türkiye’de deyim yerindeyse devletin çivisinin yerinden çýktýðý dönem, bu darbenin ve ardýndan gelen anayasanýn sonrasýnda þekillenmiþtir. 1961 anayasasýnýn getirdiði düzenleme, kelimenin tam anlamýyla millet egemenliðine aðýr bir darbe vurmuþ; daha sonraki yarým yüzyýl boyunca siyaseti ve milleti, yüksek bürokrasinin vesayeti altýnda býrakmýþtýr.
Ordu ve yüksek yargý baþta olmak üzere, sistemin tüm kritik noktalarýna hakim olan ‘bürokratik oligarþi’ milletle siyaset arasýna girerek, siyaseti adeta þamar oðlanýna çevirmiþtir. Güçsüz siyasetin ülkeyi nereye getirdiði de herkesin malumu. Bu oligarþik yapýya ve onun vesayetine karþý çýkýþlar olsa da, gerek Turgut Özal ve gerekse de Necmettin Erbakan, aðýr bir kuþatmayla tasfiye edilmiþtir.
Þimdi, evet 1960 darbesinden tam 55 yýl sonra Cumhurbaþkaný Tayyip Erdoðan, bu düzene hayýr diyen büyük yürüyüþü baþlattý. Hep söyledim ve neredeyse sekiz yýldýr yazýyorum. Erdoðan, bu yürüyüþle Türkiye’nin kaderini deðiþtirecek. Peki nasýl?
Konuþmaya devam edeceðiz.