Türkiye’nin dýþ dünya ile iliþkisi hakkýnda içeride birbiriyle taban tabana zýt görüþler hakim. Kimisi CNN’nin “Türkçe bilen ajan” ilanýna CV gönderecek kadar ülkesine dýþarýdan bakan, baþka ülke adýna kendi insanýna, ülkesine, tarihine en önemlisi de geleceðine ihanet etmekten imtina etmeyecek tipler. Bir kesim de var ki McKinsey olayýnda görüldüðü gibi profesyonel bir danýþmanlýk hizmeti alýmýný dahi “vatana ihanet” olarak görebilecek denli sapla samaný karýþtýrmakta. Hoþ bunlarýn önemli bir kýsmý da ekonomiyle ilgili atýlan müspet adýmlarý sabote etme ve buradan siyasi kazanç saðlama amacýnda.
***
Her þey iç siyasetteki bu tartýþmalar kadar can sýkýcý deðil fakat. Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn iki günlük Macaristan ziyareti sýrasýnda Türkiye’nin yumuþak güç enstrümanlarýndan biri olan Yunus Emre Enstitüsü’nün baþardýklarýný öðrenince içimiz açýldý. Yunus Emre, TÝKA, YTB ve 15 Temmuz’dan sonra kurulan ve doðrusu FETÖ’nün okullarýnýn devri konusunda kýsa sürede çok önemli mesafe kateden Maarif Vakfý gibi Türkiye’yi dýþarýda temsil eden önemli kurumlarýmýzdan biri. Görev alanýný Türk kültürünün muhatap ülke nezdinde tanýtýmýný yapmak, iki ülke iliþkilerine kültürel zeminde yakýnlýk oluþturmak ve Türkçe kurslarýyla Türkçe’nin yaygýnlaþtýrýlmasýný saðlamak. YTB’nin burs saðlayarak Türkiye’ye getirdiði pek çok öðrenci Türkçe ile evvela Yunus Emre Enstitüsü’ndeki bu kurslarda tanýþýyor. Budapeþte’deki merkezde senede 10 bin kiþi bir vesileyle enstitüyle temasa geçiyor. Her daim devam eden kurslarda ayný anda 50 öðrenci Türkçe eðitim alýyor. Enstitüde konser, sergi, konferans gibi bir etkinlikle kültürler arasý yakýnlaþma kanallarý kuruluyor.
Türkiye sosyal sermayesi güçlü bir ülke... Dünyaya anlatacak çok þeyimiz var. Bu kurumlarýmýz Türkiye’nin doðru tanýtýmý için çok mühim bir misyon üstlenmiþ durumda. Bu yüzden buralarda vazifeli kiþilerin mesleki donanýmlarý kadar yaptýklarý iþe yükledikleri anlam da çok önemli. Budapeþte’deki enstitü bize ülkesi için bir þeyler yapma heyecaný geçirdi. Hepimiz umutla ayrýldýk oradan.
***
Enstitü Müdürü Yakup Gül’ün 15 Temmuz gazisi Damjan ile ilgili anlattýklarýný da bu vesileyle paylaþmak isterim. Duyan, okuyan olmuþtur, 15 Temmuz gazisi Japon çocuðun hikayesini. Damjan tam da darbe giriþiminin olduðu saatlerde anne-babasýyla (Babasý Japon annesi Macar) transit uçuþ için indikleri Atatürk Havalimaný’nda 12 saat mahsur kalýrlar. Daha 8.5 yaþýnda olduðu için bu olay onda travmaya yol açar ve o günden sonra Türkiye’den, Türklerden korkar. Hatta nefret eder. Bir gün tesadüfen Yunus Emre Enstitüsü’nün ülkesindeki etkinliðine denk gelir. Ama içeriye girmek istemez, çünkü içerde Türkler vardýr. Enstitü müdürü durumu anne babasýndan öðrenir ve Damjan’daki bu tepkiyi kýrmak için onunla konuþmaya baþlar. Bir süre sonra çocuk travmanýn etkisinden kurtulur. Hatta Türkçe öðrenmek için Yunus Emre’ye gelmeye baþlar. Bir gün ezberlediði “Ceddin deden neslin baban, hep kahraman Türk milleti” marþýyla çýkar gelir ve enstitüdekilere sürpriz yapar. Damjan artýk Macaristan’daki kültür elçimiz olmuþtur. Okul etkinliklerinde bile Türkçe þarkýlar söylüyor.
Bir çocuðun gönlüne girebilmek bazen bir ülke fethetmektir.
Yumuþak güç deyince ABD’nin Soðuk Savaþ ve sonrasýnda demokrasi ve özgürlük götürmek yalanýyla iþgallerini sevimli gösterme stratejisini kendimize özgü insani diplomasiyi kastediyoruz.
Türkiye’nin Suriyeli çocuklarýn gönlündeki yeri de iþte böyle bir fetihtir.