Bir çocuktan intihar bombacısı yaratan karanlık

Hacı, 10 yaşında al yanaklı bir Çeçen oğlan. Anne babasının Rus askerler tarafından öldürülüşünü görmüştür. Ve ablasının kahkaha atan askerlerce kaçırılışını. 

Kundaktaki kardeşini kucağına alır ve yollara düşer.

Bütün köyler yakılmış yıkılmış boşaltılmış. Her yerde çürüyen cesetler.  

Çok korkar, çok üşür, çok yorulur küçük Hacı. An gelir kardeşini taşıyamaz olur ve vazgeçer ondan. Kardeş terk etmenin vicdani yükü yüklenmiştir bir de küçük omuzlarına.

***

1999’da başlayan İkinci Çeçen savaşında 17 bini çocuk olmak üzere 87 bin kişi hayatını kaybetti. 11 bin çocuk yetim kaldı, bir milyona yakın Çeçen mülteci konumuna düştü.  

Rusların savaş sırasında ve sonrasında sebep olduğu insan hakları ihlalleri pek çok uluslar arası örgüt tarafından belgelendi, raporlaştırıldı. Lakin, insan haklarının kitabını yazmış, kurumlarını kurmuş “Modern Dünya” pek oralı olmadı.

***

Çeçenistan’da olup bitenlere dair bilgi toplayan ve Brüksel’in dikkatini çekmeye çalışanlardan biri de AB İnsan Hakları Komitesi çalışanı Carol’dur.

Carol, raporunu Avrupa Parlamentosu’nda anlatma imkanı bulur. Putin’in, ilk Çeçen savaşında yaşanan ve uluslararası kamuoyuna yansıyan hak ihlallerinin bu defa dışarıya sızmaması için nasıl tedbirler aldığını da anlatır Carol. Ama nafile. Avrupalı parlamenterlerin tek tepkisi esnemek olmuştur. Carol artık emindir; Batı dünyası ikiyüzlüdür, “Rusya ise Çeçenya’da birkaç nesil sürecek bir nefret üretmiştir”.

***

Nefreti üreten Ruslar ise, büyüten Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesidir.

Adaleti tesis edip yaraları sararak o nefreti söndürmek yerine, canı yandığı için nefret duygularıyla büyüyen savaş mağduru çocukları umursamamış, büyük hata etmiştir.

Susmanın ve umursamamanın sarsıcı sonucuyla yüzleşiyor bugün batı medeniyeti.

Paris’te öldürülen 12 Avrupalının canının dünyanın dört bir tarafında her gün patır patır öldürülenlerden çok daha kıymetli olduğunu kabule zorluyor bizi.

İkiyüzlü siciline bir de böylesi bir zorbalık ekliyor.  

Hadi Çeçenya gözden gönülden ıraktı, çığlıkları BM’nin beş şımarık üyesine ulaşmadı.

Peki ya Avrupa’nın göbeğindeki Bosna?

1992-1995 arasında 200 bin Boşnak öldürülürken, 25 binden fazla Müslüman kadın tecavüze uğrarken ve o çocukları doğurmaya zorlanırken, kendi çocuklarına aynı anda hissettikleri nefret ve şefkat duygularıyla baş etmeye çalışırken de oralı değildi.

Irak’ta da oldu aynı şey2003-2011 yılları arasında yarım milyon insan öldü dünyanın şahitliğinde. Bedenleri ruhları sakatlananların, dulların yetimlerin evsiz geleceksiz kalanların sayısını söylemek ise ne mümkün. Hele de hala 40-50 ölüm haberi gelmeye devam ederken Irak’tan.

Suriye ise dostlar alışverişte görsün faaliyetleri dışında BM’nin sözleşerek sustuğu yeni coğrafya. Mart 2011’de hak talep eden halkına silah çeken Esed rejimi, ülkeyi kanlı bir çukura çevirdi. O çukurdan kaçabilenlerin sayısı 3 milyondan fazla.

Ölenler 300 bini buldu. Ki binlercesi çocuk. Bildiğin çocuk!

***

Irak’ı işgal eden ABD ordusu komutanların birisi “Biz ceset sayımı yapmıyoruz” demişti bir gerçekliği vurgulayarak.

Haklıydı. Sayımı onlar değil Batılı insan hakları örgütleri yapıyordu.

Ordular öldürüyor, aktivistler ceset sayıyordu.

Ama yazık ki rakamlar istatistiki bir veriden öte anlam taşımıyor, bu kafa için.

Ancak belki bir ihtimal insan hikayeleri...

Malum “bir kişinin ölümü trajedi, bin kişinin ki istatistiktir”

O hikayeleri de en iyi sinema anlatır.

Fransız yönetmen Michel Hazanavicius’un yönettiği Arayış / The Search Çeçenistan’daki insanlık dramını pek çok açıdan başarılı şekilde anlatıyor.

Arayış’ın dolaylı bir sonucu olarak da okunabilecek bir diğer film ise Afrikalı yönetmenAbderrahmane Sissako’nun yönettiği Timbuktu. Afrika’da asırlarca ilim ve kültür merkezi olmuş, medreseleriyle ünlü Müslüman şehri Timbuktu’ya radikal dinci grupların gelmesiyle yaşananların dinle nasıl alakasız olduğunu arı duru şekilde koyuyor ortaya.

Son derece başarılı, sarsıcı ve öğretici filmler Arayış ve Timbuktu. Gidin ve izleyin derim.