Bir değeri daha yitirdik: Mustafa Miyasoğlu

Lise kitaplarından aklında kalmış, bir konferansında aktarıyor: At rüya gören nâdir hayvanlardan biri... At üzerinde deneme yapılmış: Seğirmelerinden rüya gördüğünü anladıkları anda hayvanı acele uyandırıyorlarmış... Bir, iki, üç... Üç gün sonra rüya göremediği için atın çıldırdığı görülmüş...
 
Orhan Pamuk’un deyimiyle kendisini ‘roman okuyanlar tarikatı üyesi’ olarak tanımladıktan sonra... Tek boyutlu insan yetiştirme geleneğine sahip, kariyer bağımlısı, “Bunları okuyacaksın da ne olacak; dersine çalış çocuğum” nasihatlarıyla büyütülen gençlere “Çok ve çeşitli okuyun ve rüyalarınız olsun” mesajını vermek için anlatmış bunu...
 
Mustafa Miyasoğlu’nu kaybetmişiz...
 
Onun kadar edebiyat ve sanatın hemen her alanında kalem oynatmış birini şimdiye kadar okumuş-yazmış herkesin tanıması gerekirdi. Öyküyle başlamış, romanlar ve tiyatro eserleri yazmış, duygulu şiirler kaleme almış, deneme ve araştırma kitapları olan, köşe yazarlığı da yapmış bir yazı-eriydi Mustafa Miyasoğlu...
 
Ne çok kitaba imza atmış, bildiklerini, hissettiklerini ne kadar fazla insanla paylaşmış...
 
Öğretmendi; ders verdiği liselerde çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Onun rahle-i tedrisinden geçmiş gençlerle bazen karşılaşıyorum;“Edebiyat öğretmenim Mustafa Miyasoğlu’ydu” deyip onunla fikir sıhrıyeti içerisinde bulunduklarını özellikle belirtme ihtiyacı duymalarından, üzerlerindeki kalıcı etkilerini anlıyorum.
 
‘Suffe’ adıyla bir de edebiyat-sanat yıllığı çıkarmış ve birkaç yıl inatla sürdürmüştü de...
 
Yıllıklar geride bırakılan 365 günün, sanat ve edebiyat ürünleri açısından bir muhasebesidir, bir icmalidir... ‘Suffe’ çıkana kadar (1982) hiç aksamadan yayımlanan yıllıklar hep belli bir görüşün temsilcilerinden seçilmiş örnekleri sunardı: Varlık Yıllığı... Nesin Yıllığı... ‘de Yayınları’nın yıllığı ‘Türk Edebiyatı’...
 
Bu sonuncusunda, hangi yıldı hatırlamıyorum, Sezai Karakoç’un bir şiirinin de (‘Köpük’tü galiba) seçildiğini görünce nasıl şaşırmış, nasıl sevinmiştim...
 
‘Suffe Yıllığı’ işte edebiyatın böylesine tek boyutlu yansıtılmasına bir isyandı. Varlıkları hep görmezden gelinmiş, gözardı edemediklerine unutturma muamelesi çekilen bir edebiyatçı neslinin kendine güveni için önemli bir çıkıştı ‘Suffe Yıllığı’...
 
Aslında cepheci bakışı yıkmak niyeti o yıllarda olabilseydi, muhafazakâr kesim ile edebiyat meraklısı farklı düşünce sahipleri arasında iyi bir köprü olabilirdi Mustafa Miyasoğlu... Öykü ve romanları yalnız fikir çilesi çeken birinin entellektüel düzeyini yansıtmıyor, işlediği konular ve üslup da ‘çağdaş’ ve anlamaya yönelik...
 
Yazdıklarına ve ürettiklerine belli bir çevre dışında ilgi duyulduğunu, bütün bu özelliklerine rağmen, pek görmedim...
 
Fazla bir dostluğumuzun olmamasına hayıflanıyorum Mustafa Miyasoğlu’yla... Onun MTTB çevresinde bulunduğu dönemlerde ben de aynı çevrede, fakat İzmir’deydim; onunla yollarımızın kesişebileceği bir dönemde de görevle gittiği Pakistan’daydıMiyasoğlu... Çok sevdiği Türkçe’yi oradaki gençlere öğretmek üzere...
 
Son yıllarda, 2005’ten beri,  Kültür Bakanlığı TEDA projesiyle Türk edebiyatçılarının eserlerini başka dillere kazandırma çabasında. Roman, öykü, tiyatro, şiir dallarında verilmiş eserlerin çevirilerini ülkelerinde yayımlayan yayınevlerinin yükünü hafifletme çabası bu... O sayede yavaş yavaş tanınmaya başladı pek çok yazarımız...
 
Pakistan döneminde eserlerle yurtdışına açılmanın ne kadar önemli olduğunu anlamış olmalı Mustafa Miyasoğlu, hem kendi eserlerinin bazılarının İngilizce, Arapça, Urduca dillerine çevrilmesine gayret etti, hem de başka yazarları bu yolda teşvik etti. Bir görüşmemizde, “Oralarda bizleri tanıması gerekenler bile bizim eserlerden habersiz” diye dert yandığını hatırlıyorum.
 
Kadir-kıymet bilen bir millet değiliz; bu sebeple pek çok değer kuşe-i uzletinde sessizce dünyamızdan göçüyor... Yaşadığı, eserlerini kaleme aldığı yerlerle ilgili bir tabela bile çok görülüyor... Mustafa Miyasoğlu hastanede yatarken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından ziyaret edildi; bu önemli bir başlangıç... Umarım, eserlerinin toplu baskısının devletçe yapıldığını da görürüz.
 

Allah rahmet eylesin...