Bir devrin bittiği gündeyiz...

Bugün tarihi bir gün Türkiye için; bir devrin bittiği gündeyiz. 

Bugünden sonra halkın seçtiği ve iradesini halktan yana kullanan bir Cumnurbaşkanı’nın etkisini ve değişim gücünü göreceğiz. Bugün ortaya çıkan irade, devletin en üst makamı olan Cumhurbaşkanlığı makamından başlayarak, devletin tüm birimlerine giden bir can suyu olacak mı? Bu birinci önemli sorumuzdur; ikincisi ise bu günden sonra Türkiye siyaseti nasıl şekillenecektir sorusudur.  

Bütün bu değişime meydan okumaya çalışan siyasi partilerin, hiç şüphesiz yarından sonra eskisi gibi devam etme şansları yoktur. Peki onlardan doğacak boşluğu dolduracak siyasi yapılar hangi ekonomik (sınıfsal) sosyolojik ve siyasal temeller üzerine oturacaktır. Ben bugünden sonra Türkiye’de üç temel siyasi akımın öne çıkacağını düşünüyorum.

Yeni bir siyaset...

Birincisi bugün sandığa büyük oranda yansıyacak halkın iradesi ile belirginleşecek siyasettir. Bu siyaseti geleneksel sağ-sol ya da kapitalist modernitenin ürettiği -milliyetçi, muhafazakar, devrimci- gibi kavramlarla tanımlayamayız. Bu siyaset, 21. yüzyılın toplumsal hareketlerinin, yeni orta sınıfın ve bunun giderek yaygınlaşan bilgi ve teknoloji ağının siyasetidir.

Bu siyaset, 19. ve 20. yüzyıldaki bütün başkaldırı hareketlerinin anlatılarından esinleniyor ama onları da aşarak hem daha öncesi -semavi dinlerin ortaya çıkarken insanlığa vaz ettiği adalet hedefini ve onun özgün, bulunmaz kültürel, moral değerlerini- hem de sonrasını -orta sınıfın, refahın herkese ulaşması ve herkesçe paylaşılması olursa refah süreklidir bilincini- içeriyor.  

Arap Baharı, bu siyasetin ilk nüvesi olarak başlamıştır. Hiç şüpheniz olmasın ki devam edecektir. Hem de en çok ezildiği yerden, Mısır’dan, daha güçlü başlayarak...

Yeni devlet...

Türkiye’de bu süreç daha özgün ve zamana yayılarak devam etmiştir ve etmektedir. Bu çerçevede Türkiye’deki değişim ile Latin Amerika’da darbe süreçlerinden çıkış ve bu anlamda yeni orta sınıflara dayanan siyaset önemli benzerlikler taşımaktadır. Bugün üç Latin Amerika ülkesinde -Arjantin, Brezilya ve Şili- olanlara bakın Türkiye’deki süreçle, siyasetle ve devletin değişimi ile çok önemli benzerlikler görürsünüz.

Bu siyasetin en önemli özelliği de, eski tekelci ve ‘dışarıya’ bağımlı büyük burjuvaziden boşanan yeni bir devlet yapısının ortaya çıkmasında öncülük etmesidir. Buna devletin demokratikleşmesi diyebilir miyiz bilmiyorum, ama kendi ulus pazar sınırlarını aşan ve vatandaşlarının haklarını daha etkin bölgesel politikalarla koruyacağına inanan, dışa dönen yeni bir devlet burada karşımıza çıkıyor ki, bu 20. yüzyılın içe dönük, ulusal pazarı korumaya kendini adamış ve bireyi hiçe sayan baskıcı soğuk savaş devlet modelinin antitezidir.

Eski devlet... 

İlhan Tekeli, modernite projesinin ekonomik ayağını, ulusal pazarlar için üretim yapan, sanayileşmiş bir toplum yaratmak olarak anlatır. Ancak kapitalizmin gelişemediği toplumlarda modernist yapılar, devletin ağırlıkta olduğu bir ekonomiyi öne çıkararak, gelişmiş dünyaya devletçi bir sömürü mekanizması ile bağlanırlar.

Burada devlet, bir baskı aracı olarak gelişmiş dünya ile ‘modern’ bir sömürgeleştirme ilişkisi kurar. Meşruiyetini ise laik-kültürel modernleşme ile sağlar. Modernite projesinin devleti bu nedenle din ve devlet işlerinin ayrıldığı laik bir devlettir. Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasında sömürgeci-militarist modernitenin başlangıcı 2. Mahmut’a (1826 Vaka-i Hayriye) dayanır. Ancak ulus-devleti ortaya çıkaran ve bugün karşımıza Kürt sorunu, Filistin sorunu gibi kanlı -iç savaş süreçlerini üreten radikal- ulus-devletçi modernite, 20. yüzyılla birlikte, Osmanlı’nın çöküşü ile başlar.

Bu süreç, İkinci Dünya Savaşı sonrası İsrail devletinin kurulması ile kendisini Ortadoğu’da kanla ve terörle ayakta tutmaya başladı. Yine aynı süreçte Türkiye’ye de, yoğun bir ekonomik müdahale başlar. Bu açıdan 1947 yılı kritik bir yıldır ve Türkiye’nin IMF ile dansı bu süreçte başlar. 1950’li yıllarda gelen DP iktidarları ulusalcı-militarist modernitenin, çıktığı yoldaki kazalarıdır. Ama bu kazayı askerler, 1960’ta telafi ederler. Filistin’de İsrail terörünün ayyuka çıktığı 70’lerden itibaren Türkiye’de de askerler darbe terörünü işletirler. Aynı süreçte laik Baas diktatörlükleri Mısır’da, Irak’ta, Suriye’de iş başındadır.

İşte şimdi bütün bu siyaset bitiyor. Biz, şimdiye değin, bu siyasetin sadece sol ve sağ yanları olduk. Bu siyaset bugünden itibaren marjinalleşerek devam edecektir. Ve bizim yukarıda, ağırlıklı olarak, var olacak dediğimiz üç siyasi çizgi içinde de artık yoktur.

Yeni bir iktidar... 

Bugün halkın iradesiyle seçilecek ilk Cumhurbaşkanı ile Türkiye’de, halkın çıkarlarını ve iradesini siyasi alana yansıtan yeni orta sınıf iktidarı başlıyor.

Bu, büyük burjuvazinin devlet üzerindeki dolaylı ama mutlak egemenliğini kaybetmeye başladığı ve onun yerine ürettiği değere sahip çıkan yeni orta sınıfın devlet ve siyasi iktidar üzerinde doğrudan yeni iktidarının ilk adımıdır. Doğrudandır, çünkü olan basit bir siyasi nöbet değişimi değildir; sınıfsal iktidar değişimidir ve tabii olan bir devrimdir. Bu anlamda şimdiye değin -zorunlu olarak- devam eden tüm örtülü koalisyonlar bugün -de facto- bitmiş oluyor.

Her devrim kendi çocukları da yer cümlesi çok doğru bir cümledir, çünkü her devrim süreci zorunlu koalisyonları içerir. Sonra devrim yapan sınıfın çekirdek siyasi iradesi, sürece hakim olur ve ortaklarını -ağlayarak- tasfiye eder. Timsah gözyaşı deyimi tam olarak budur.

Halk iktidarı...

Şimdi biz bu siyaseti nasıl tanımlarız, bu siyaset, hiç şüphesiz billurlaşan bir halk iktidarıdır ve bu, orta-yoksul sınıfların doğrudan iradesidir. Bu iradeyi temsil eden yarından itibaren sıkı durursa bunu, biz yeni bir halk siyaseti olarak selamlayacağız. Ama sıkı duracağından ve bulunduğu yerin iradesini devletin en alt birimlerine kadar taşıyacağından şüphemiz yok. Bu irade, aynı zamanda, yarından itibaren Bosna Hersek’ten Filistin’e oradan Mısır zindanlarına ve Dağlık Karabağ’daki Azerbaycan askerlerine kadar yansıyacaktır. O halde kutlu olsun!

Not: Türkiye’de bundan sonra ana akım olarak devam edecek diğer iki siyasetten biri şüphesiz özgün-demokrat bir Kürt siyasetidir. Diğeri de Batıcı liberal yeni bir akım ve parti olabilir; bunun da nereden doğacağını tahmin edin.