Bugün, bir-kaç konuya, kýsa-kýsa deðinmeye çalýþalým..
1-Azerbaycan'da oynanan oyunlarýn bir 'oyuna gelen'i de biz olmayalým..
Azerbaycan Cumhûriyeti'nin Dýþiþleri Bakaný Ceyhun Bayramof, geçen hafta Hakan Fidan'ýn davetlisi olarak Ankara'ya geldi.. Görüþmeler sonunda her iki Bakan da, dillerde pelesenk olduðu üzere, 'Ýki devlet, bir millet' sözünü tekrarladýlar. Bayramof, bu arada, 'baþta Karabað olmak üzere, Azerbaycan topraklarýnýn 30 yýla yakýn bir süre Ermenistan iþgalinden kurtarýlmasýnda Türkiye'nin yardýmýný asla unutmayacaklarýný' da filân ifade etti.
Ancak, ülkemizde , Filistin konusunda biraz hassasiyeti olan hemen herkes dilhûn eyleyen bir durum vardýr.. Bu konu, Fidan ile Bayramof arasýnda diplomatik çerçevede görüþülmüþ müdür, bilmem; ama, en azýndan mâdem ki, 'tek millet'iz, ayný millete, ayný inanç birliðine sahib olmak ve duygularý taþýmak, ayný acýlarý paylaþmak açýsýndan ele alýnmasý gereken bir konu, HAMAS mücahidlerinin, 'Aqsâ Tûfaný'nýn hemen arkasýndan, Azerbaycan Cumhûriyeti'nin, Siyonist Ýsrail rejimi yanýnda yer almasýdýr..
Bu yer alýþý, bazýlarý her ne kadar, 'Azerbaycan'ýn Ýsrail'i suçlamasý halinde, bunun, Ermenistan'ýn iþine yarayacaðý ve Batý dünyasýnýn Ermenistan'a var gücüyle ve tek cephe halinde destek vereceði' gibi teviller geliþtirseler bile, bu gerekçe, kimseyi iknâ ve tatmin etmemektedir.. Bir takým vehimler varsa, o zaman da, en azýndan 'susmak' yolu seçilebilirdi..
'Ýsrail'in yanýnda saf tutmak'la, 'tek millet' sözü kesinlikle baðdaþamaz..
Bu hususun, baþta Ýlham Aliyev olmak üzere, bütün Azerbaycan devleti sorumlularýna, ülkemizin en üst sorumlularýnca, en azýndan, kardeþlik hukuku gereðince hatýrlatýlmasý gerekir..
Dahasý..
Tam da bugünlerde, Azerbaycan baþkenti Bakû'da yapýlan bir sokak röportajýnýn videosu geldi.. Yaþlý-genç ve kadýnlý-erkekli onlarca kiþi, Ýsrail'le ilgili soruya cevap verirken, 15-20 kiþiden bir kaçý, 'Ýran'ýn yanýnda yer almak gerektiði'ni açýklarken; diðerlerinin 'Ýsrail yanýnda yer almak gerektiðini, çünkü, Karabað'ýn âzad edilmesinde Ýsrail'in çok kömeðini (yardýmýný) gördük' demeleri ve amma, resmî makamlarýn, 44 günlük Karabað savaþý sýrasýnda kendilerine asýl yardýmýn kim tarafýndan yapýldýðýný söylerken, sokaktaki insanlarýn bunu hiç dile getirmemelerini biz burada görüyoruz da, Azerbaycan yetkilileri görmüyorlar mý? Görüyorlarsa da, görmüyorlarsa da, her iki durum da, üzerinde dikkatle ve esefle durulacak bir haldir.
Bizden hatýrlatmasý..
Bir diðer konu:
2- 'Eski Türkiye', sahiden de, 'Eski Türkiye'de mi kaldý', yoksa pusuda mý?
Ýktidardaki siyasetçilerimiz bu sözü sýk sýk vurguluyorlar, 'O eski zulüm uygulamalarý, 'Eski Türkiye'de kaldý!.' diye..
O zulümleri iliklerine kadar yaþamýþ olan 2-3 nesil öncelerdekiler, bu sözlere inanmak isterler, ama, sütten aðzý yananlar, yoðurdu da üfleyerek yerler misali bir komikliðe düþmemeli evet, ama, bir çok örnekler var ki.. 'Pek rengine aldanma, felek eski felektir..' diyenlere de kulak týkamamak gerekir.. Son mahalli seçimlerde, mütedeyyin halký kitlelerinin ve günlük maiþet endiþesiyle nasýl oy kullandýðýnýn ilginç öreklerinden birisi de, Ýstanbul'da Eyyub Sultan ilçesinde, seçimi þaþýrtýcý þekilde kazanýveren muhalefetin adayý, daha oturduðu makama ýsýnmadan, 'Biz geldik..' dercesine, hemen, Eyyub Sultan gibi bir bölgede, Feshane'de bir 'N. Hikmet' programýný sahneye koyuverdi. Bir kýsým muhafazakârlara da 'Tövbe-tövbe.. Bizim aðzýmýzý bozduracaklar..' diye söylenmek kaldý..
Bir diðeri.. Ýstanbul'da düzenlenecek uluslararasý bir 'Dünya Diþ Hekimliði Kongresi'nde görev almak isteyen diþ hekimliði öðrencisi Dilârâ Çiçek'in baþvurusunun 'baþörtülü olduðu gerekçesi'yle reddediliyor. Halbuki, bu haným kýzýn orada yapacaðý hizmet, kayýt tutmak gibi hizmetler olacaktý..
Mesele, kamuoyuna yansýyýnca, -sað olsun- Adalet Bakaný Yýlmaz Tunç, hemen, 'Herkes vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse dinî inanç ve kanaatlerinden dolayý kýnanamaz ve suçlanamaz. Temel hak ve özgürlüklerin önünü açtýðýmýz ülkemizde din ve vicdan özgürlüðüne sýðmayan bu ayrýmcý yaklaþým asla kabul edilemez..' deyip Savcýlýðý harekete geçirip, sorumlular hakkýnda, TCK'nun 'Nefret ve ayrýmcýlýk' suçunu düzenleyen 122. maddesi uyarýnca soruþturma baþlatýlmýþtýr..' açýklamasýnda bulundu ve "BU ZÝHNÝYET, ESKÝ TÜRKÝYE'DE KALMIÞTIR!" dedi.
Tabiatiyle, o haným kýza red cevabý verenler, hemen 'konunun yanlýþ anlaþýlmýþ olabileceðini' dillendirmeye baþladýlar.. Üniversitede okuyan Dilârâ kýzýmýz ise, 'Bana söylenen sözün yanlýþ anlaþýlacak nesi?' diyor, haklý olarak..
Evet, 'Bu zihniyet, 'Eski Türkiye'de kalmýþtýr..' sözü, hoþumuza gidebilir, ama, sadece kiþilere deðil, anayasalarýna kadar her yerde bu düzenleme yapýlmazsa ve 15 Temmuz 2016'daki þuûrlu halk direniþi devamlý teyakkuz halinde olmazsa, gulyabanîler pusuda beklemektedirler..
*
Bir diðer konu..
3-Bu 'yel deðirmeninin suyu' nereden geliyor?
Evet, eskiden deðirmenin sadece suyla döndüðünü zanneden kiþi, 'yel deðirmeni'ni görünce, þaþkýn-þaþkýn bakmýþ ve sonra, 'Ýyi de bu deðirmenin suyu nerden geliyor?' demiþ..
Bugünlerde bir bankanýn 100'üncü kuruluþ yýldönümü imiþ.. Günlerdir ayný reklâmlar.. Ama, mesele bankanýn reklâmý deðil, kurucusu deðil, 'kurdurucusu'nun olabildiðince yüceltilmesi..
Ýyi de, o bankanýn kurucusu, Mahmûd Celâl Bey'dir ve 1950-60 arasýnda da C.Baþkaný olan Celâl Bayar'dýr ve 27 Mayýs 1960 Askerî Darbesi'nden sonra da, M. Kemal'in son baþbakaný ve ona en baðlý kiþi olmasý dolayýsýyla, kelleyi kurtarmýþtýr..
Peki, o paranýn asýl kuruluþ sermâyesi, suyu nereden gelmiþti?
Bu konu bilinir, ama, dillendirilmez. Bu konuyu, 1974 yýlýnda, 50 yýl önce, - matbuat âleminde sanýrým ilk kez-, bu satýrlarýn sahibi, 'Bâb-i Âli'de SABAH' gazetesindeki günlük yazýlarýnda yazmýþtý..
Efendim, Hind Müslümanlarý , baþta büyük ârif ve mütefekkir Muhammed Ýqbâl öncülüðünde tertiplenen mitinglerde Anadolu'da verilmekte olan mücahedeye yardýmcý olmak üzere, topladýklarý altýnlarý, paralarý 'Halife / Sultan Vahiduddin'in 'seryâver-i þehriyâri'si olan M. Kemal Paþa'ya teslim ederler. O da , bu paralardan bir kýsmýný, 1924 yýlýnda bir banka kurmasý için, ve o bankanýn asýl kuruluþ sermâyesinin yüzde 38'ini, kendi þahsî parasý ve hissesi olarak iktisat Vekili Mahmûd Celal Bey'e verir.
Ölümünden sonra, o bankadaki sahiplik de, kurduðu partiye mirâs olarak geçer. O parti, hâlâ, o bankanýn yüzde 38 sermayesiyle, en büyük hissedârý olarak, yönetiminde asýl söz sahibidir ve bu yüzde 38'in yarýsýna yakýný da yüzde 10 ve yüzde 10'unun, -resmî ideolojinin gözcülüðünü kendi alanlarýnda yapmakla vazifelendirilen- 'Türk Dil' ve 'Türk Tarih Kurum'larý'na verileceði vasiyet edilmiþtir..
Bundan gerisini, okuyucu kendisi yapsýn yorumunu..
*