Bu sýralar seçim konusu ilgi çekmeye baþladý. Gerçi pek bir acelesi yok ama nedense gündeme geldi. Oysa ilk seçim Mart 2014’de... Yerel seçimler... Ondan sonra Aðustos 2014’deki Cumhurbaþkanlýðý seçimi var. Genel Seçimler ise Hazîran 2015’de. Ama sözkonusu olunca bu vesîleyle ben de aslýnda dahaileriki bir târih için düþündüðüm yazýyý biraz erkene almak istiyorum, seçim sistemi meselesini:
Benim Türkiye için uygun olacaðýný sandýðým sistem iki turlu dar bölgeli nakavt sistemi. Tabii bu sistem uygulanýrken adaylarýn birbirleriyle yumruklaþarak nakavt etmesi ve ayakda kalabilenlerin seçilmiþ sayýlmasý kasdedilmiyor. Uygulamasý þöyle:
Türkiye, Meclis’e girmesi kararlaþtýrýlmýþ milletvekîli sayýsý kadar seçim bölgesine ayrýlýyor. Benim kanaatimce Türkiye için 400 parlamenter uygundur. Seçime katýlmak isteyen partiler bu seçim bölgelerinin tamâmýnda yâhut kendi tercîh etdikleri kadarýnda aday gösteriyorlar. Ýlk turda her seçim bölgesi içinde “verilen” oylardan en az yüzde elli artý birini alan aday seçilmiþ sayýlýyor. Ýlk turda hiçbir aday bu sayýya eriþemediyse en çok oy almýþ iki aday bir daha karþýlaþýyor ve biri kazanýyor.
Ben bu usulle adâletli bir parlamentonun teþekkül edebileceðine inanýyorum.
Burada da bir baraj var ama bu her seçim bölgesinde seçmenlerden en az yarýsýnýn katýldýðý oylamalar saðlamak için konulmuþ bir yüzde 50 barajý. Þart deðil ama bana þahsen meselâ sâdece yüzde 40 yâhut ne bileyim 30 katýlýmla parlamenter seçmek biraz zayýf geliyor. O bakýmdan bu yüzde 50 þartýný uygun görüyorum.
Eðer Genelkurmay Baþkaný ve Kuvvet Kumandanlarý Paþalarýmýz tensîb ederlerse bu sistemi derhâl yürürlüðe sokabiliriz.
Arzolunur!!!
Milliyetler ve Cemaatler
Alçak Osmanlýyý defedip on yýlda her yaþdan onbeþ milyon er yaratdýðýmýzdan bu yana þu milliyetler meselesini yüzümüze gözümüze bulaþtýrmakdan vazgeçemedik gitdi!
Problemin esâsýnda muhtemelen bir kavram karýþýklýðý yatýyor ki bunun sebebi de “Türk” kelimesinin hem bir kavim adý hem de Türkiye Cumhûriyeti vatandaþlarýna verilen politik ad olmasý. Gördüðüm kadarýyla ya bu husus yeterince vurgulanmýyor ya da anlamamak “baðzý” çevrelerin iþine geliyor.
Bilimsel bazda Türkler, diðer akrabâ Türk kavimleriyle berâber bir kavimdir. Meselâ Âzerîler, Özbekler, Kazaklar, Tatarlar, Kýrgýzlar, Türkmenler, Uygurlar ve sâire...
Ama politik olarak Türkiye Cumhûriyeti vatandaþlarýna da Türk deniliyor. Bu durum onlarýn kavmî mensûbiyetlerinden ayrý bir þey. Týpký meselâ Bulgaristan’da yaþayan Türklere politik olarak Bulgar, Yunanistan’dakilere Yunanlý, Romanya’dakilere Romen etc. denilmesi gibi...
Bu, eðer politik kelimesini beðenmez iseniz “teknik” bir tanýmdýr.
O akrabâlarýmýzýn pasaportlarýnda da Yunanlý, Bulgar vs. yazar.
Ne yazsýn yâni “Efendim, bunlar aslýnda Türk soyundandýr ama, mâlûm, 1918’densonra...” filan diye îzâhat mý verilseydi? Eðer öyleyse bu îzahatýn boþluklu kaç daktilo vuruþu olmasý gerekecekdi?
Öte yandan biz kendi gayrý-türklerimize “Türk” derken gâlibâ bizim dememizle gerçekden Türk olacaklarýný sandýk!
Ýnsanlarýn fazlaca dalýna basarsanýz en mûnis en kendi hâlinde olanlarýný bile ifrite çevirirsiniz!
Bir insanýn pasaportuna, enternasyonal politik zarûretlerden ötürü Türk yazmak baþkadýr, o þahsa, ensesine vura vura Türklük izâfe etmek baþkadýr!
Üstelik kendimiz böyle yaparken baþkalarý da sâbýk Osmanlý bakýyyeleri üzerinde kalkmýþ soydaþlarýmýza ayný muâmeleyi revâ görürken nasýrýmýza basýlmýþ gibi feryâda baþlayýnca biraz gülünç duruma düþüyoruz.
Bir millet yâhut devlet için en acý kaderlerden biri ciddîye alýnmamakdýr!
Kimse alýnmasýn!
Daha doðrusu keþke alýnsa!