Bir facia etrafýnda, ''Kazâ ve Kader'' konularýný doðru anlamak

Bartýn- Amasra'da, bir taþkömürü ocaðýnda yerin 300-350 metre altýndaki Cuma akþamý meydana gelen 'Grizu gazý' patlamasýnda, o anda orada çalýþmakta olan 110 iþçiden 41'i hayatýný kaybetmiþ bulunuyor. Bu faciadan dolayý, sadece sevdiklerini kaybeden yüzlerce insanýn deðil, bundan dolayý yüreði yanan herkesin acýlarýný paylaþýp sabýrlar dilemek, kalb hassasiyeti taþýyan her insanýn tabiî davranýþý olsa gerekir. Müslümanlar bu gibi durumlarda, fânî hayattan gidenlerin ebedî âleme yolculuklarý için hayýr-dua ederler, Kur'an diliyle, 'Ýnnâ lillâhi ve înnâ ileyhi râcîûn.'/ Biz Allah'dan geldik, dönüþümüz de O'nadýr.' derler.

Her ölüm acýdýr, ama bazý ölümler daha bir acýdýr. Maden ocaklarýndaki aðýr þartlarda, bazan 1000-1500 metre derinlikte çalýþýrken, hayatlarýný kazanmak çabasýndaki insanlarýn orada karþýlaþtýklarý ölümler de iþte o, daha bir acý olan türdendir. (Bu satýrlarýn sahibini, -görmesi için- Almanya'da bir kömür madenine indirmiþler ve 'þimdi 1000 metre derinlikteyiz' demiþlerdi. O derinlikte oluþunun duygusu bile insaný bir tuhaf ediyordu.)

Bu faciayý, bir saldýrý fýrsatýna dönüþtürmek isteyen bir takým muhalif siyasîlerin hemen iktidar'ý suçlayarak, 'kendileri olsa böyle þeyler olmaz'mýþ gibi deðerlendirmeler yapmalarýna -üzerinde söylenecek çok söz olduðu için sadece- 'ilginç' deyip geçelim. Son 60 yýldan bu yana, Zonguldak ve Amasya yörelerinde meydana gelen madenlerde verilen kurbanlar için 150, 220, 242 gibi rakamlarý defalarca iþitmiþtik. Ama 2014'deki Soma Faciasý hepsini geride býrakmýþtý: 301 kurban.

*

Dün bu son facia mahalline giden Tayyib Bey'in ifade ettiðine göre, Amasra'daki maden ocaklarý en ileri teknolojik imkânlarla donatýlmýþ idi. Bu ocaklardaki gaz birikimleri, havalandýrma durumu ve diðer hayatî konular otomatik olarak devamlý kontrol ediliyor ve bir terslik hissedildiði zaman o sistemler alârm veriyordu.

Gaz patlamasý, havadaki metan gazýnýn mikdarý yüzde 5'i geçtiðinde patlama olduðundan, yüzde 1'i geçer-geçmez otomatik kontrol sistemleri hemen devreye giriyor ve yüzde 2'yi geçtiðinde ise, ocaklar boþaltýlýyormuþ.

Böyleyken, bu nasýl olmuþtur?

Bir anda beklenmeyen bir mikdarda bir metan gazý mý çýkmýþtýr da patlama meydana gelmiþtir; yoksa o elektronik kontrol sisteminde bir anlýk bir aksaklýk mý meydana gelmiþtir; ya da, bir ihmal veya baþka türlü bir insanî hata mý etkili olmuþtur? Bu gibi konular, önümüzdeki günlerin tahkikatý sonunda aydýnlanacaktýr.

Bu otomatik cihazlar ne kadar hassas olursa olsun, konu, sonunda insan'da, insanî kontrolde düðümleniyor. Yani, bir anlýk dikkatsizlik bütün o sistemleri atlatabiliyor ve düþen bir kaya parçasýnýn çarpmasýyla meydana gelen bir kývýlcým bile patlamaya vesile olabiliyormuþ. O patlama, hele de havadaki 'karbon' zerreciklerinin yoðun olduðu kömür madenlerinde bütün havayý bir anda alev topuna dönüþtürüyormuþ ki, bu son facianýn kurbanlarý da patlamadan ziyade bu yangýnýn zehirli havasýndan dolayý can verdiler. Nitekim 24 saat geçtikten sonra bile, o maden ocaðýndan yükselen zehirli dumanlar bütün vadilere bir sis tabakasý þeklinde çökmüþtü ve bu zehirli havanýn, dýþarýdakilerin genizlerini bile yaktýðý söyleniyordu.

Dün bir program için Diyarbekir'e gitmesi önceden açýklanmýþ olan Tayyib Bey'in, o programýný ibtal edip, Amasra'ya gitmesi ve kazâzedelerin ailelerine devletçe verileceðini açýkladýðý yardým rakamlarý, o ailelerin en azýndan yarýnlarda yapayalnýz kalmayacaklarýnýn ve devletin onlara sahib çýkacaðýnýn teminatý olmasý açýsýndan önemlidir.

Ama, 'sosyal medya' denilen bataklýkta, Tayyib Bey'in, 'Soma'da biliyorsunuz, çok uzun sürdü, ama, bu sefer 24 saati bile bulmadan, 41 þehidimize de hamdolsun ulaþtýk..' demesi bile çarpýtýldý; sanki bu vefatlardan dolayý 'Hamdolsun' denilmiþ gibi.. Tayyib Bey'in, 'Bütün tedbirler alýndýktan sonra, yine de, kader neyse o olur' mânâsýndaki sözüne de takýlanlar oldu..

Bu söze takýlanlarýn, 'kazâ, kader ve tevekkül.' terimlerinin mânâsýndan nasiblenmedikleri açýk.

*

Elbette, 'tevekkül ve kader' anlayýþýna teslimiyet bir mümin için güzel bir sýðýnaktýr. Ama, önce þer'an ve aklen alýnmasý gereken tedbirleri aldýktan sonra.. Eðer, bu tedbirlere baþvurmadan doðrudan kader ve tevekkül'e sýðýnýlýrsa, bu, 'takdir-i ilâhî'ye de bühtan olur.

Meþhur rivayettir, Hz. Ömer, ordusuyla bir seferdeyken, yolu üzerindeki bir bölgede tâûn / veba/ kolera olduðu haberi kendisine ulaþýnca, hemen yolunu deðiþtirir ve gideceði hedefe baþka yön ve yollardan gitmek kararýný verir.

Bu durum karþýsýnda, birisi, Hz. Ömer'e, 'Ölüm takdir-i ilâhî olduðuna göre, biz yolumuzu deðiþtirsek de deðiþtirmesek de kaderde var olan, takdir edilen gerçekleþecektir. O halde niçin deðiþtiriyoruz yolumuzu?' derler.

Hz. Ömer'in bu ilginç izaha verdiði karþýlýk daha bir ilginçtir: 'Allah'ýn bir kaderinden, diðer kaderine sýðýnmak için.'

Evet, olacak olan olur ve o bizim irade ve tasarrufumuz dýþýndadýr.

Hani meþhur 'qýssa'dýr. Hz. Süleyman Peygamber'in vezirlerinden birisi, bir gün Hz. Süleyman'ýn huzuruna gelir ve 'Ya Resulullah, rüzgâra emret beni hemen Hind diyarýna ulaþtýrsýn. Çünkü Azrail bana gözüktü ve birkaç dakika sonra canýmý alacaðýný bildirdi.' der. Kendisine, 'ateþe ve rüzgâra hükmetme gücünün verildiði' bildirilen Hz. Süleyman, durumu bildiði halde, o vezirini Hind'e gönderir.

Menkýbe bu ya, biraz sonra, Hz. Süleyman'ýn evinin çevresinde bir yabancý görülür; getirirler, Hz. Süleyman'a.

-Buyurunuz, oturunuz' denilince, 'Hayýr!' der; 'Bir an sonra Hind'de olacaðým!'

*