Bir fani olarak CHP

CHP’nin kuruluşunun 91. yılıydı dün. Lakin bir asra yaklaşmanın güveni ve coşkusu değil gerçek dünya ve yeni Türkiye acemisi olmanın tedirginliği, dağınıklığı var her halinde. Birlik görüntüsü değil hizipler, ülke siyaseti değil iç tartışmaların dedikodusu sızıyor hep dışarıya.

Halbuki genel başkan seçildiği 2010 kurultayı dahil dördüncü yılında beşinci kurultaydan da koltuğunu koruyarak çıkmayı başardı Kemal Kılıçdaroğlu.

Rakibinin soluğunu ensesinde hissetmesine, ıslak imza veren 204 delegenin sandıkta şaşmasına rağmen ipi göğüsledi göğüslemesine ama muhtemelen derin bir iç sıkıntısı kaldı geride.

Üstelik elini de vurmak zorunda kaldı masaya. Ekmel Bey’e oy isterken giyindiği ‘tıpış tıpış buyurganlığı’nı ‘CHP’yi içki masasına meze yaptırmam’ ve ‘parti kararı dışına çıkanı affetmem’ gibi Gandi Kemal’e yakışmayan çıkışlarla pekiştirdi.

(Kurultayın medeni bir ortamda tamamlanması takdire şayan yeni bir durum ama. Hele de CHP’nin bir kurultaylar partisi olduğu hatırlandığında).

*      *        *

Öte yandan CHP onu var eden, bugüne dek ayrıcalıklı ve korunaklı tutan şartların ortadan kalkmasıyla büyük sıkıntı yaşıyor.

Diğerleri gibi sıradan, fani bir siyasi parti olduğunu, halkın teveccühüne muhtaç olduğunu, bunun için de siyaset üretmek gerektiğini fark etmenin ve bu bilgiyle hayata nasıl devam edeceğini bilememenin sancısı bu.

Cumhuriyeti kuran parti olmak da değiştirmiyor durumunu. Kendini güncellemediği, gerçek dertlerle dertlenmediği, toplumun farklı cihetlerinden taze kan devşirmediği müddetçe yaşayan ölüden farksız olduğunu da biliyor.

Biraz da bu zaruretten Baykal sonrası dönemde CHP’yi “halka” açmak istedi Kılıçdaroğlu.

Daha önce neye kime mesafe koymuş dudak bükmüşse CHP, onu alıp görünür yere koydu. Kara çarşaflılar, milliyetçiler, müftüler, Kürtler, Dersimliler...

Evet vitrinde bir çeşitlilik oldu, ‘yeni CHP’ hayali’ne bel bağlandı ama durum halihazırda bir damla bal için bir çuval keçi boynuzu yemekten farklı görünmüyor. CHP için büyük, zorlayıcı ve ürkek adımlar, yeni Türkiye için cılız, yetersiz ve çoktan aşılmış durumlar.

Kamusal alanda başörtüsü yasağı aşılırken de böyleydi bu, Kürt meselesi çözülürken de. Darbe dönemi aşılırken de vesayetçi yapılar temizlenirken de. Diğer pek çok mevzuda da.

Sorunların, sorunları doğuran ya da derinleştiren geçmiş uygulamaların ve zihniyetin sahibi olması, CHP’nin bunları sorun olarak görmesini de geciktirdi haliyle. Sorunu görmek de yetmiyor üstelik. Meselenin esasını kavramak, çözümler üretmek, nelerin nasıl realize edilebileceğini tespit etmek, hayata geçirmek için şartları oluşturmak, denkleme giren diğer aktörleri faktörleri değiştirerek sonucu değiştirmeye gayret etmek gibi bir dizi yorucu, yıldırıcı, dünyalık iş işte!

*       *         *

CHP henüz çözüm önermiyor. Lütuf kabilinden, sorunları kabul ediyor sadece.Kürtlerin varlığını kabulden Kürt sorununun varlığını kabule geçmek gibi mesela. Ya da başörtülülerin de insan olduğunu, doğuştan kazanılmış, anayasal güvence altına alınmış haklara özgürlüklere sahip olduklarını nihayet kabul etmek gibi.

Üstelik aynı CHP çözüm için kılını kıpırdatmayıp her çözüm girişiminde soluğu Anayasa Mahkemesi’nde alan o değilmiş gibi -çözüm kaçınılmaz olduğunda- usulen (aslında zaruretten), kazanımın CHP sayesinde olduğundan da bahsedilebildi.

Siyasi parti olmak için siyaset üretmek gerektiğini ve artık halktan başka sırtını yaslayabileceği bir güç olmadığını idrak etti CHP. (Son dayanak kumdan kale -paralel- de ufalanınca).

Mecburen kendisiyle yüzleşiyor bugün CHP. Değişimden yana olanlar, olmayanlar, değişelim ama başkalaşmayalım diyenler, yeni gelenleri beğenmeyenler, küsenler... Üstüne bir de seçim hezimetleri. Mutsuz huzursuz bir taban, sancılı rahatsız bir teşkilat söz konusu olan.

Transferler hala eklektik ama. Partide bir yere tekabül edilmiyor, fikirler siyasete dönüşmüyor. Haliyle maya işlevi de görmüyor gelen. Her biri eklendiği yerde kendisi olarak kalıyor.

O yüzden CHP’deki siyasi parti olma çabasını, değişim arayışını değerli bulsam da o bir damla baldan kuşkum var hala!