Bir fânî yarýþýn bitiþinin ve ebedî bir yolculuða çýkýþýn eþiðinden...

17 Kasým sabahý, Samsun'dan Ýstanbul - Sabiha Gökçen Havaalaný'na ve oradan da Sezaî Karakoç aðabeyin -Ýkindi namazýndan sonra kýlýnacak olan- cenaze namazýna yetiþmek üzere, Mimâr Sinan'ýn 'çýraklýk eserim' dediði Þehzâde Camii'ne geçmek niyetiyle Üsküdar'dan Marmaray'a binmek istediðimde, saat 14.30 civarýydý ve Marmaray, o saatte pek rastlanmayan þekilde týklým-týklým ve çoðu genç insanlarla doluydu. O binler, Yenikapý'da inip Taksim tarafýna giden metroya yöneldiðinde de, doðrusu merak ettim, 'Bunlar, bu saatte nereye gidiyorlar böyle..' diye... Ancak itiraf edeyim, hani Müslümanlar, bazýlarýnýn simasýna bakarak, 'Bunlar iman ehli olsalar gerek...' gibi tahminlerde bulunurlar ya; iþte öyle bir duygu da uyanmadý deðil, içimde. Ama, Yenikapý'dan bir durak sonra, Vezneciler Duraðý'nda bu büyük kalabalýklar boþalýp da Þehzâde Camii'ne yöneldiklerinde ise, o merakým mesrûr edici bir hayrete dönüþtü.. Bu kitleler, Sezaî Aðabey'in, 'Biz yarýþ bittikten sonra da, koþmaya devam eden atlarýz...' mýsraýný hatýrlatacak þekilde, biten bir fâni hayatýn, bundan sonra baþlayan ebedî kýsmýna çýkýlan bir yolculuða þahid olmak ister gibiydiler.

*

Þehzâde Camiine vardýðýmda, camiin içi ve iç avlusu ve dýþarýsý sadece gençlerle deðil, her yaþ grubundan binlerle dopdoluydu... Ki, o camide normal bir Ýkindi namazýnda cemaat bir-kaç 100'ü geçmezdi. Ayrýca, -Ýspanya Baþbakaný Pedro Sanchez'le Ankara'da görüþmesi olduðundan- Cumhurbaþkaný Erdoðan'ýn da bu cenaze namazýna gelemeyeceði açýklandýðýna göre, yani, neredeyse dörtte birini genç kýzlarýn, hanýmlarýn teþkil ettiði, kadýnlý- erkekli, o, binlerden oluþan dev cemaat, orada sýrf, ebediyet âlemine çýktýðý yolculukta Sezaî Aðabey'in uðurlamak için toplanmýþtý ve cemaatin yüzde 65'inden fazlasý da 30-35 yaþýn altýnda ve gençlerin hemen tamamý da üniversite öðrencisiydi. Yani, 'Ne yapsalar boooþ... Göklerden gelen bir karar vardýr; /Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimâr vardýr.'

Namaz öncesi, okunan Kur'an'lardan sonra, 350 yýl öncelerde Buhûrîzâde Mustafa Itrî'nin bestelediði o mehâbetli 'tekbir', o binlerin hançeresinden yükselirken, o binleri bir yürek halinde ayný potada eritiyordu âdeta..

*

Cenaze namazýný kýldýran hoca, aramýzda on yýllar boyu sessizce yaþayan, önümüzdeki tâbutta sessizce yatan Sezaî Aðabey için cemaatten, 'hüsn-i þehadet' talebinde bulunup, 'Hakkýnýzý helâl edin.' dediðinde yükselen seslere göz yaþlarý refakat ediyordu. Ama, Sezaî Aðabey de, geride kalanlara hakkýný helâl ediyor muydu, onu Mahþer'de anlayacaðýz.

Bu vesileyle belirtmeliyim ki, bu tezkiye ve helâllik talebine, bilen-bilmeyen herkesin kliþeleþmiþ ve mânasý düþünülmeden cevap vermemesi için; namazý kýlýnan er kiþi veya hâtun kiþi'yi tanýyanlardan hüsn-i þehadette bulunmalarý ve helâllik beyanlarýnda bulunmalarý bilhassa belirtmeli; bilinmeden yapýlan þahidlik beyanlarýnýn yolu kesilmelidir.

Bir diðer nokta da Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý'nýn dikkatine sunulur: Cenazelere çelenk gönderilmesi bir âdet halinde kabul ediliyorsa, o çelenklerin mezar üstüne konulmasý nasýl olur bilmem... Ama, birilerinin, hattâ ticarî veya siyasî sebeplerle veya þöhret tutkunluðuyla bile gönderdiði anlaþýlan çelenklerin cenaze namazý kýlýnan yerde görülmeyecek bir uzaklýkta tutulmasý için bir düzenleme yapýlmalýdýr.

Geçen sene Eyyub Sultan'da, Müslüman bir kalem adamýnýn cenaze namazýný kýlarken, herhalde, baþka tâbutlar için gönderilmiþ olan önümüzdeki yýðýnla çelenklerden birisi de, filmlerinde, yazýlarýnda ve yaþayýþýnda Müslüman cemaat ile hiç bir ortak deðeri taþýmadýðýný açýkça ortaya koyan ve hattâ nikâh'ý reddeden mübtezel bir þarkýcý kadýna aid olup, onun kocaman harflerle yazýlý ismi namaz boyunca cemaate nanik yapýyor gibiydi.

Sezaî Aðabey'in cenaze namazýnda da, geçmiþte, ismi bir takým karanlýk iþlere karýþmýþ ve uzun zamandýr yurt dýþýnda olan bir kiþinin çelengi de arz-ý endâm ediyor ve cemaatten nicelerine, 'Aaa... Bu kiþi gelmiþ mi?' dedirtirken; Ýslâm inancýyla alay eden tweet'leriyle bilinen ve bir partinin Ýl Baþkaný olan kadýnýn çelenk göndermesi, siyasî mesajlar vermekten baþka ne mânâ taþýr? Ki o kadýn siyasetçi, Müslümanlarýn halkýn itibar ettiði hemen her cenazeye de, lideri adýna da çelenk gönderiyor son zamanlarda.. Müslüman cemaat de kandýrýlmak istendiði açýsýndan bunlarý not ediyor elbette.

Bu bakýmdan, duygu simsarlýðýna âlet olunmamasý için, çelenklerin, ülke çapýnda, cemaatin namaz kýldýðý yerlerden uzak ve ayrý bir konulmasý saðlanmalýdýr.

*

Bu hatýrlatmalardan sonra biz yine dönelim, Sezaî Aðabey'in uðurlanýþýna...

Cenaze namazý kýlýndýktan sonra, merhûmu 'tezkiye' bâbýnda, -önceki Diyanet Ýþleri Baþkaný- Mehmed Görmez hocanýn yaptýðý kýsa ve vecîz konuþma, çok etkileyiciydi.

Müslüman halkýn inanç ve duygu dünyasýna iðreti bakan mâlûm çevreler ve hele de edebiyat ve san'at çevrelerinde kendi kendilerini 'aydýn' diye niteleyenler, Müslüman halkýn, Sezaî Aðabey'e niye bu kadar sevgi ve saygý besleyiþlerini anlamaya çalýþýrlarsa, kendileri kazançlý çýkabilirler. Sezâi Aðabey bu kitlelere ne bir siyasî vaadde bulundu, ne onlarý coþturacak yaldýzlý laflar etti. Sadece, inancýný ve tefekkürünü þair ruhunun potasýnda þekillendirdiði kelimelerle ifade ederek, onlarýn ruhî dünyalarýnýn en hassas tellerini titretti; týpký, son asýrdaki Mehmed Âkif ve Necîb Fâzýl merhûmlar gibi...

*