“Ne kadar çok acý var” Bu cümleyle çizdiði dünya haritasýnda, rengine, diline, muhitine bakmadan tüm mazlumlarý ayný ülkenin çocuklarý, kardeþleri ilan eden bir þairdi o. Bahsettiði mazlumlarýn ülkesi, hiçbir haritada yer almazdý aslýnda, kabul görmezdi. Kalplerimizden baþka hiçbir yerde bulamazdýk o güzel ülkeyi. Bu yüzden hayatýn içindeki koþuþmalarýmýzý býrakýp, bir an için de olsa kalbimizi görmeyi teklif ederdi bize Cahit Bey. “Ýçinize sorun, içinize bakýn” derdi. Çünkü þiir, dýþarý çýkmadan evvel, kalpten yeþerendi.
Kalbe ve sevgiye güvenen hiç kimse yaþlanmaz. Cahit Zarifoðlu’nun tüm mýsralarý da bu yüzden hep genç kalacak, koþusu tamamlanmamýþ küheylanlar, uçuþu bitmemiþ turnalar gibi, mýsralarý okundukça, gençler bir bir ayaða kalkacak ve iþittik diyecekler. Yürüyecekler mum ýþýðýna giden pervaneler gibi.
Þair’in ‘Ýþaret Çocuklarý’ dediði gençleri, Çanakkale’de, Yemen’de, Afganistan’da, Filistin’de, Bosna’da, 15 Temmuz günü Ýstanbul’da, Ankara’da gördük. Onlarýn babalarý, Yasinler okunan tütsü çarþýlarýndan geçerek gelir, onlarýn annelerinin göðsünden dualar geçer ve sonra aniden büyüdüklerinde bir daha geri dönemeyecekleri çocukluklarýný düþleyerek büyük iþlere koyulurlar. Onlarýn kaderinde kavga içinde sapasaðlam durmak yazýlýdýr. Gençlik, hatta çocukluk bile, kaderine boyun eðiþin, Allah’ýn yazgýsýna razý geliþin yanýnda, ciddi ve iradeli bir iþtir Zarifoðlu’nun nazarýnda. Mazluma hem acýr burkulur yüreði, hem de zulmün ve zalimin karþýsýnda bilinçle tercih edilen duruþ olarak, onurlarýn en büyüðü olarak görür mazlumiyetin direniþini...
Doðrusunu isterseniz, þiirlerindeki, insaný ister istemez þehadet hakkýnda düþünceye sevk eden o büyük elektrik hakkýnda da çok düþündüm. Yani aslýnda epik bir þair olmadýðý halde, onun þiiri niçin insaný derhal þehadet fikrine hazýrlar... Sanýrým, alçakgönüllülüðü, fedailiði, mahcubiyeti, ayrýlýklara has deðiþmez kaderi, metrukluðu, bizi mýsralarý aracýlýðýyla yavaþ yavaþ baðýþlamaya yaklaþtýrýr. Zarifoðlu’nu okudukça, baðýþlamayý, hibe etmeyi, vermeyi idrak eder ve sever insanlar. Þiirlerinin pastoral týnýsý, muhataplarýný yufka yürekliliðe sevk eden bir rüzgara sahiptir. O kalbin, o merhametin, o ayrýlýðýn, hüznün þairidir...
Ama her nasýlsa, onun mýsralarýnda aþk ve cihad iç içe geçer. Bir kýzý karþýlýksýz ve ondan habersizce sevmek ile hiç tanýmadýðý bir ülkedeki aðlayan çocuklarýn gözyaþýný silmek birbirine çok benzeyen iki iþtir. Hatta içerik olarak aynýdýr. Doðu’nun tüm kaybeden çocuklarý, onun mýsralarýnda hem aþýk, hem de mücahittirler. Leyla vü Mecnun’cudur. Ferhat ile Þirin’cidir. Monna Rossa’cýdýr. Þarka has bütün firaklar, feryatlar, seraplar, düþler, onun mýsralarýna üþüþür. Ama bu durumu, melodram olarak kesip bitirmez Cahit Bey. “Mavi gök orada mý?” diye bahsi yükseltir. Kiþisel bir hikayeden, müteal bir dava olarak mazlumlarýn hakkýný aramaya yol bulur... Umudunu yitirmesini istemediði çocuklara anlatacaklarý vardýr. Hedef sahibi olmayý öðütler.
Hastanede yattýðým günlerde Cahit Aðabey, rüyama geldi bir kaç kez. Ameliyattan çýktýðýmda, “Mavi gök orada mý?” diye sayýklýyormuþum, öyle dediler. Rüyamda yedi-sekiz yaþlarýmda oluyorum, hastane kapýsýnda birisini bekliyor Cahit Bey. Toprak renkli, ütülü tertemiz bir gömlek, ayný renkte bir pantolon, çok zarif, saçlarý güzel taranmýþ, hafif telaþlý, itinalý, birinin yolunu gözlüyor. Ben narkozun altýnda olmama raðmen, içimden diyorum ki kesin beni bekliyor, almaya geldi, herhalde ameliyattan sað çýkamayacaðým... Ama garip bir þekilde beni görmüyor Cahit Aðabey, ben çocukmuþum, beklediði baþka birisiymiþ, göremiyorum. Rüya hep burada bitiyor.
Onun sözleriyle bitsin yazý; “Burasý dünya! Ne çok kýymetlendirdik. Oysa bir tarla idi, ekip biçip gidecektik…”