Hayýrlýsýyla milletçe bir Aðustosu daha idrâk etmiþ bulunuyoruz.
Ne kadar iftihâr etsek yeridir!
Tevekkeli dememiþ eskiler “Sabr ile koruk helva, dut yapraðý ipek olur.”diye... Elbet bir bildikleri vardý.
Öte yandan “Aðustosun yarýsý yaz yarýsý kýþdýr.” sözünü de ihmâl etmemek lâzým.
Bu da atalarýmýzýn ne nânemolla zevât olduðunu göstermesi bakýmýndan mânîdardýr.
Tasavvur buyrulsun ki ýsý gölgede 34’den 32’ye düþünce kýþ sanýyorlar.
Geçen yazýmda deðerli okuyucularýmdan “Halk uðruna yollarda ilerler gibiyiz biz” mýsraýyla baþlayan dörtlüðün veznini bulmalarýný ricâ etmiþdim. Tabii ki yüzlerce cevab bekliyor deðildim. Çok þükür hâlâ aklým az çok baþýmda. Fakat sâdece iki cevab almayý da beklemiyordum. Þöyle hiç deðilse sekiz on cevab gelir diye ummuþdum.
Fakat gele gele iki cevab gelince biraz sarsýlmadým desem yalan olur.
Prof. Dr. Murat Âzer ve Ziyargana rümuzlu okuyucularýmdan baþka kimse yazmamýþdý.
Onlara doðru cevablarý ve zahmetleri için buradan bir kere daha teþekkür etmek istiyorum.
Latîfe olarak yazdýðým o dörtlük “mef’ûlü mefâîlü mefâîlü feûlün” veznindeydi.
Bu vesîle ile klasik kültürümüzden ne kadar koptuðumuza endîþe ile bir kere daha deðinmeden edemeyeceðim:
Bugün tabii ki kimse genç yâhut yaþlý þâirlerden aruz vezniyle þiir yazmalarýný beklemiyor. Her sanat dalý gerek muhtevâsý ve gerekse tekniði/biçimiyle kendi çaðýnýn bir ifâdesidir ve bugün aruz vezni artýk mâzîde kalmýþ bir teknikdir.
Öte yandan sanat eðitiminin temelinde de eskilerin öðretilmesi gelir.
Meselâ resim atölyelerinde eski büyük ustalarýn eserlerinin kopya edilmesi, sýkça kullanýlan bir usûldür ve bundan maksad da öðrencilerin kendi eserlerini ömür boyu o eski ustalar gibi yapmalarýný saðlamak deðildir. Zâten böyle bir þey yeniliðin önüne peþînen sed çekmek anlamýna gelir. Ama maksad onlarýn kýsmen yüzlerce yýl önce nasýl çalýþtýklarý konusunda fikir vermekdir.
Üstelik arûzu bilmeyen bâzý yazarlar ara sýra eski bir þâirden alýntý yaparken aþaðý yukarý her seferinde hatâ yaparak o þâirlerin rûhunu rencîde etmezler eðer fikir sâhibi olsalar. Bâzen normal olarak bilmesi gerekenler dahî öyle yanlýþ yazýyorlar ki aklým duruyor.
Bir Fransýz, Alman, Ýtalyan vs. þâirin kendi edebiyâtýndaki klasik vezinleri bilmemesi diye bir durum pek de kolay ortaya çýkmaz.
Ben bu sebebden aruz vezninin genç þâirler, yâhut hevesliler tarafýndan iyi incelenmesinde yarar görürüm.
Tabii her alanda bu uygulama metodu geçerli olamaz. Meselâ romancý olmak isteyen bir genç yazarýn önce oturup Hâlide Edib gibi iki yâhut Attilâ Ýlhan gibi üç roman yazarak “temrin” yapmasýný istemek insafsýzlýk olur. Ama yerli ve yabancý büyük yazarlarý incelemeksizin de bu iþin olmayacaðýný bilseler bence iyi ederler.
Kaldý ki Attilâ Ýlhan gibi iki üç þiir yazmak da pek amaca uygun görünmüyor.
Ama onun þiirlerini ve tarzýný incelemek muhtemelen kazançlý olur.
Aslý aranýrsa bunlar genel tavsiyelerdir. Genç bir þâir ve yazar bunlarý muhtemelen kendine uygun gelecek biçimde göz önüne alabilir elbet. Resim atölyelerinde ise eski ustalarýn “taklîdi” hoca nezâretinde yapýlýyor.
Bizdeki “eðitim vahþeti”ne dönecek olursak ille de yeni olacaðýz terânesiyle otuz yýlda yeryüzünün en zengin ve en âhenkli dillerinden biri olan Türkçeyi üçyüz kelimelik bir mahalle arasý lehçesine döndürenlerin bence yatacak yeri bile yokdur ve bu durum onlara verilebilecek en hafif cezâdan öteye anlam taþýmaz!
Ben bu konuyu 1980’lerin baþýndan bu yana yazarým ama henüz tamamlayamadým.
Son olarak demin aklýma gelen bir mýsraýn veznini de isterseniz bulabilirsiniz:
“Bir gün vuracaklar beni þehrin varoþunda.”
Vuracaklar, çünki çenemi tutamýyorum!