Bir güzel adam: Rasim Özdenören

Liseyi bitirip üniversite için Ankara’ya gelirken cebimde bir sipariş notu vardı. ‘Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler’ ve ‘Yaşadığımız Günler’. İnsan Yayınları tarafından basılan Rasim Özdenören’in iki kitabı.

Eylül 1986. Üniversitedeki ilk yılım. Kayıt yaptır, kalacağın yurdu ayarla ve üçüncü sırada cebimdeki siparişi almak üzere Hacıbayram’ın yolunu tut. Elime aldığım o iki kitabın, hayatımda bir dönüm noktası olacağını nereden bilebilirdim ki.

İlkokul çağında düzenli olarak Tercüman okunan, ortaokulda Milli Gazete ve Yeni Devir okunan bir evde büyüdüm. Kendi dost çevremizde Yeni Devir’i okumak bir yana, ceket cebinde taşımak bile ayrıcalıktı.

Birkaç ay memlekete gidemedim, vizeler, finaller derken o iki kitap dolabımda öylece kaldı. Sonrası, heyecanlı bir okuma serüveni, Zafer Çarşısı’nda Akabe Kitabevi ve Musa Abi’yle tanışma. Sonra hayatımda çok özel bir yeri olan Şair Kemal Karabulut’la kitabevinde sohbet ve Mart 1987’de Zaman Gazetesi’yle başlayan gazetecilik serüvenim.

Siparişleri memlekete götüremedim. Ama Rasim Özdenören benim serüvenimde hep kılavuzum oldu. Yıllar sonra aynı gazetede yazmak kısmet olunca nasıl telaşa kapıldığımı anlatamam.

Yeni Şafak’ın Ankara bürosuna uğrayışını, bizleri teşvik etmek için sıraladığı iltifatları duyunca biraz rahatlıyordum. Ama kolay mı ‘Yedi Güzel Adam’dan birisiyle oturup kalkmak.” (Star, 17 Haziran 2012)

Sanat hayatının 55. Yılı münasebetiyle, Yunus Emre Enstitüsü tarafından düzenlenen program sonrasında bunları yazmıştım Rasim Özdenören için.

***

Dün de o güzel adam, hepimizin Rasim Abi’si TRT’nin konuğuydu. Bakanlar, milletvekilleri, düşünce edebiyat dünyamızın en seçkin simaları ‘Rasim Özdenören Belgeseli’nin galası için TRT’deydi.

Hakikaten bir güzel adamdır Rasim Abi. Harflerin kelimelere, kelimelerin hakikate yürüdüğü yolculuğun eşsiz kılavuzlarından.

Neden mi? Buyrun birlikte okuyalım ve onunla hakikate yolculuğun tadına varalım:

“Namazları bitirirken sağ omzumuza sol omzumuza selam veriyoruz, cemaat halindeysek sağ omzumuzdaki meleğe, sağımızdaki cemaate ve imama, sol tarafımıza selam verirken, sol omzumuzdaki meleğe, soldaki cemaate ve keza imama selam veriyoruz. Ama acaba bu selamların her birinde gerçekten omuzlarımızda birer melek olduğu bilinciyle mi veriyoruz. Eğer orada bir melek bulunduğunun bilincinde değilsek, melek bizim gündelik, pratik hayatımızda yer işgal etmiyor demektir. Dolayısıyla sema ile olan irtibatımız da kopuk hale gelmiş demektir.”  (İtibar Dergisi, Nisan 2012, Özdenören’le Söyleşi, Asım Gültekin ve M. Fatih Kutan, s. 48)

Dün Sevgililer Günü’ydü. Kim kendi bulunduğu yerden sevgiye ve aşka dair ne söylerse söylesin. Ama bugün söz Rasim Abi’de. İşte Aşkın Diyalektiği’nden bir bölüm:

“...vuslata ulaşmak isteyen âşıkın bütün ağırlıklarından kurtulması gerekiyor. Onun utanması, kendi iç çelişkileri, zaafları, vuslatın engelleri arasındadır; ama bunlar, aynı zamanda âşıkın kişiliğini oluşturan unsurlardır da. Böylece, vuslat için, âşıkın kendi kendinden kurtulması gerektiğini de söylemiş oluyoruz. Bütün bunlardan kurtulduktan sonra geriye kalan bakiye her ne ise, işte aşık ancak o yalı haliyle sevgiliyle buluşabilmeyi hak ediyor. Aşık, o halinde, bütün yalanlardan ve yalanın kendisinden kurtuluyor: Orada yalan yitiriliyor.”