Bir IMF anýsý ve büyüme meselesi

Bu hafta oldukça hareketli baþladý. Ýlk önce IMF’nin 4. gözden geçirme raporu, Moody’s’in notu ile birlikte geldi. Ýkisi arasýndaki benzerlik þaþýrtýcý idi. Ama tabii ki daha þaþýrtýcý olan bu ikisi ile yeni Orta Vadeli Program arasýndaki benzerlik idi. Biliyorsunuz, bu IMF’nin 4. gözden geçirme raporlarý çok ünlüdür. Aslýnda bu uygulama IMF’ye üye bütün ülkelere yönelik bir rutindir. IMF, yýlda bir kere, küresel ekonomik durumu, ülkeler bazýnda ve ülkelerin tek tek durumlarýný tespit etmek için o ülkelere heyet yollayarak, kontrol eder. Ancak, bu uygulama, kriz öncesi dönemde, gerçek anlamýyla yalnýz stand-by anlaþmasý yapýlan ülkelere dönük uygulanýyordu.

IMF patentli programlar, iç fiyatlarla dýþ fiyatlar arasýndaki dengesizlikleri gidermek için yüksek oranlý devalüasyonlarla iþe baþlýyordu. Bu ekonomiler, dýþa kapalý, serbest kur rejimi uygulamayan, küresel sisteme ancak IMF gibi denetleyici kurumlarýn izin verdiði ölçüde açýk ülkelerdi. Bunun için devalüasyon bir baþlangýç operasyonu olarak kaçýnýlmazdý. Bunu hemen ücretlerin dondurulmasý takip eder, sonra sýra kamu maliyesine gelirdi (Yani ülkeyi soyanlarýn çöpünü IMF ülkenin halkýna toplatýrdý). Bu programlar bu krizle çöken, neoliberal paradigma ile tarihe karýþtý. IMF’nin son müþterilerinden biri Türkiye idi. Türkiye ile IMF’nin 19. Stand-by anlaþmasý, bunun bitirilmesi ve 2008 krizi sonrasý Türkiye’nin yeni anlaþmaya, içerideki geleneksel sermaye çevreleri, faizci-yaðmacý kesimler tarafýndan zorlanmasý çok önemli bir tarihi hikâyedir. Burada hükümetin direnmesi, bana göre, ayný dönemde darbeci güçlere, Türkiye’nin direnmesinin ekonomik tarafýdýr. Türkiye burada teslim olmayýnca, ekonomi 2010 ve 2011 yýllarýnda, ihracata dönük yeni bir sanayileþme ivmesiyle çok ciddi bir büyüme yakaladý. Adeta Türkiye’nin yýllardýr bastýrýlan, saklanan büyüme potansiyeli ortaya çýkmýþ, ekonomi, hizmetler ve finans dýþýnda ilk defa dünyaya ayak uyduran, dýþ pazarlarda rekabet yapan yeni bir kalkýnma perspektifi yakalamýþtý.

Burada bir anýmý anlatmak istiyorum. 2009 yýlýnda Ýstanbul’da IMF ve Dünya Bankasý’nýn toplantýlarýnda Hak-Ýþ’in düzenlediði panelde konuþmacýydým. O panelde IMF temsilcisi de konuþmacýydý. Ben, Ýstanbul Üniversitesi’nden Doç.Dr. Dündar Murat Demiröz’le birlikte yaptýðýmýz bir çalýþmayý sundum. Bu çalýþmada, biz Türkiye’nin 2010 yýlýnda yüzde 8.9-9 civarýnda büyüyeceði bulmuþtuk. Ben bunu anlatýnca salonda gülüþmeler oldu. IMF temsilcisi de gülerek Türkiye, ‘bu büyümeyi rüyasýnda göremez’ dedi. Biliyorsunuz, Türkiye 2010 yýlýnda yüzde 8,9 büyüdü. Bu büyümeyi arkasýna alan hükümette seçimlerde önemli bir baþarý yakaladý. Madem söze baþladýk sonunu getirelim; o zaman biz bu çalýþmayý saklý tutmadýk,  kardeþim Dündar Murat Demiröz’le paylaþacaðýmýz, gerekli her yerle paylaþtýk.Türkiye’nin, yeni bir sanayi kalkýnmasýna buna baðlý yeni bir para ve maliye politikalarýna sahip olmasý gerektiðini dilimiz döndüðünce anlattýk. Yine ayný süreçte, 24 Televizyonu’nda bir programa katýlmak üzere kuliste beklerken Tarhan Erdem’le karþýlaþtým. Bizim 2010 büyümesini yüzde 9 bulduðumuzu söyledim. Bilmiyorum hatýrlar mý ama bana Tarhan Bey aynen þunu söyledi; ‘Ciddi misiz, bu dediðiniz olursa AK Parti, 2011’de yüzde 50 ile iktidar olur.’ Bu büyüme rakamý Tarhan Erdem’in tecrübesinden kaçmamýþtý ama o günlerde de, Türkiye’nin bu kadar hýzlý büyümesi yine ‘birilerini’ ürkütüyordu ve buna inanmak istemiyorlardý. O zaman da ‘cari açýk, enflasyon artar bu kadar hýzlý büyümememiz lazým, zaten büyüyemeyiz, siz ne yapmýþsýnýz’ nakaratlarýný o kadar çok duydum ki. Peki, ne oldu? Türkiye, yüksek sanayi bazlý büyüme temposunu tutturduðu zaman cari açýk, enflasyon zaten sorun olmayacaktý, olmadý...  

Ekonomide geriye dönersek...

Eðer ki, serbest kur rejimi uygulayan açýk, demokratik bir ülkeyseniz, geniþleme dönemlerinde açýðý finanse edersiniz; bu dönemlerde, nasýl finanse ettiðiniz önemlidir yalnýzca. Daralma-kriz döneminde de zaten ithalatýnýz ihracatýnýzdan az artar. Enflasyon meselesi de artýk böyle bir mesele. Eðer içte Demireller zamanýnda olduðu gibi bir soygun düzeni kurmamýþsanýz; dünya enflasyonu ne olursa sizin enflasyonuz da o olur.

Esas sorun, Türkiye ekonomisindeki tüm birimlerin yeniden yapýlanmasý, nitelikli emeðin yetiþtirilmesi ve öne çýkmasý bu baðlamda iþsizliðin azaltýlmasýdýr. Bunun içinde zaten çürümüþ IMF programlarýna ihtiyaç yoktur. Çok abartýlan reel sektör borçlarý da, reel söktürün kriz sonrasý yeniden yapýlanmasý sorunundan ayrý deðildir.

Eðer, Türkiye kendi ayaðýna kurþun sýkmazsa nasýl bir fýrsatýn üzerinde olduðumuzu bir somut yatýrým örneði ile anlatayým. ABD’li International Capital Alliance (ICA) Kilis’te, 2 bin megavat güneþ enerjisi üretimi kararý aldý. Bu yatýrýmýn toplamý 6 milyar dolarý buluyor. ICA, bugün çok önemli bir fon ve yatýrým þirketidir. Bu yatýrýmýn Suriye sýnýrýnda ve alternatif enerji alanýnda olmasýna ayrýca dikkatinizi çekerim.

Türkiye, ekonomi de geriye dönerse siyasi alanda da geriye döner...