Bir insanın dilinin kesilmesini talep etmek düşünce özgürlüğü sayılır mı?

Yargıtay 4. Dairesi, birisinin veya birilerinin dilini kesmeyi talep eden bir yazıyı, düşünce özgürlüğü saydı!

Uzun zamandır bu garabet kararı okurlarla paylaşmayı düşünüyordum. Ama önce davanın hikayesine kısaca göz atalım.

2004 yılında Mersin Newroz kutlamaları sırasında kimliği meçhul biri, yere Türk bayrağı fırlattı. Göstericilerden bazı çocuklar, kimliği tespit edilemeyen bir kişinin kalabalığın ortasına dalıp yere fırlattığı bayrağı çiğneyerek kaçışınca olanlar oldu. Türkiye bir anda ayağa kalktı. Fatih Altaylı tansiyonu düşürmek amaçlı DEHAP ve BBP Genel Başkanlarını o zamanlar Kanal D’de yaptığı Teke-Tek programına davet etti. Genel Başkanlar programa katılmadı. Altaylı’nın programına DEHAP’ın Hukuk ve İnsan Haklarından sorumlu genel başkan yardımcısı olarak ben, BBP’den ise Dursun Yassıkaya katıldı. Tansiyonun düşmesine epey katkısı olmuştu bu programın.

Gazeteci-yazar Vedat Yenerer daha sonra bir yazı yazdı ve yoruma yer bırakmayacak şekilde beni kastederek ‘dilimin kesilmesi’ talebinde bulundu. Vedat Yenerer’i dava ettim.

***

Birkaç yıl sonra da, Mersin’de bayrağı atan kişinin kimliği tespit edildi ve ilginçtir bu kişinin Ergenekon’un Mersin faaliyetleri kapsamında görevli bir provokatör olduğu Ergenekon dava klasörlerine girdi. Daha ilginci Vedat Yenerer’in bu olaydan yaklaşık beş yıl sonra Ergenekon sanığı olarak karşımıza çıkmış olmasıdır. Yenerer bu davadan yargılandı, bildiğim kadarıyla epey yattı ve tahliye oldu.

Vedat Yenerer hakkında açtığım davaya bakan Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi Mehmet Cengiz Çiftçi, 29.3.2006 tarihinde, Yenerer’in makalesinden aşağıdaki alıntıları yaparak lehime karar verdi:

“Türkiye’nin bu milliyetçilik protestolarının önüne geçmesi yönünde pişkince isteklerde bulundu (istekte bulunan benim-OM) ve bu durum barışa zarar veriyor dedi. Ne barışı kardeşim sen kimsin? Kimin adına konuşuyorsun? Türkiye kiminle savaşıyor da barışa ihtiyacı var?” ibarelerine yer vermiş, aynı haberin internet sayfasındaki yayınında da “böyle şerefsiz bir zihniyete verilecek en güzel yanıt onun dilini kesmektir... “ ifadelerine yer verilmiştir.

‘Açıklandığı üzere basın hürriyeti sınırsız olmayıp yapılan eleştirilerden özle biçim arasında uygun bir dengenin de bulunması gerekmektedir. Bu konuda kullanılan ifade cümle ve kelimeler incitici, küçük düşürücü, aşağılayıcı nitelikte bulunmamalıdır. Eleştiri doğru olsa, kamu yararı bulunsa dahi kullanılan ifadeler uygun ve nazik değilse özellikle amaç dışı abartıcı nitelikteyse haber ve eleştiri bu nedenle hukuka aykırı olarak görülmektedir. Kullanılan yazıyla ifadelerde açıkça davacıyı tahkir edici, hakaret edici ve görüş ve düşüncesi ne olursa olsun kişiyi toplumda hedef haline getirmesinde davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.’

***

Mahkeme bu kararla beni haklı buldu ve Vedat Yenerer 4 bin lira manevi tazminata mahkum oldu.

Yenerer, Karara itiraz etti ve dava Yargıtay’a gitti.

Şimdi de Yargıtay 4. Dairesinin aldığı karara bakalım:

‘Davaya konu edilen yayın “Yeniçağ Gazetesi’nin” 4 Nisan 2005 günlü nüshasında

davalı yazar Vedat Yenerer’in “Doğruya Doğru” adlı köşesinde “Uzaktan kumandalı DEHAP sınırlan zorluyor” başlıklı yazı ve aynı yazının gazetenin internet sitesindeki yayınlanmış şeklidir. Dava konusu yazıda terör örgütünün eylemlerinden bahsedilerek, bu eylemlere karşı bir kısım şahıs ve partilerin açıklamaları ve eylemleri davalı yazanın kendi üslubuyla eleştirilmiştir. Aynı başlıklı yazının internet sayısında ise, gazete köşe yazısından ayrı olarak: “Böyle şerefsiz bir zihniyete verilecek en güzel yanıt onun dilini kesmektir” ifadesi kullanılmıştır. İfadenin başında terör örgütünün birçok eylemi yazıda konu edildikten sonra, böyle bir zihniyete verilecek yanıt olarak davalı yazar kendi düşüncesini açıklamıştır.

‘Dosya kapsamından, davacının DEHAP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Genel

Başkan Yardımcısı olarak, 31/3/2004 günlü bir TV programına konuk olarak katıldığı ve terör Örgütü de dahil olmak üzere birçok konuda yorum ve açıklamalarda bulunduğu anlaşılmaktadır. Şu halde, davacının bir parti genel başkan yardımcısı olarak TV programında kendi görüş ve düşüncelerini açıklaması karşısında davacının bu görüş ve düşüncelerinin eleştirildiği farklı görüş ve düşüncelerinin açıklanmasının da kaçınılmaz olduğunun kabulü gerekecektir.

Davaya konu edilen yayının temel dayanağı terör örgütü, örgütün eylemleri ve buna karşı tepki ve eleştiridir. Haber verme ve eleştiri hakkının kötüye kullanılıp kullanılmadığının saptanması için yazıda yer alan birkaç sözcük tek başına ele alınmamalı, yazı bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Yazı bir bütün olarak ele alındığında bir eleştiri ve düşünce açıklaması içerikli bir yazıdır. Eleştiri sınırlan aşılmamış ve davacının kişilik haklan saldırıya uğramamıştır. Şu halde manevi tazminat isteminin tümden reddine karar vermek gerekirken yerinde görülmeyen gerekçeyle kısmen de olsa kabul edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

***

SONUÇ: ‘Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davalı yararına

BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına..’

Kararı veren yargıçlar: Başkan-Ülkü Aydın, Üyeler-Mustafa Kıcahoğlu, Mehmet Uyumaz, Ali Sezgin, Sadık Demircioğlu.

‘Dil kesme’ talebinde bulunmayı, yazarın üslubu olarak yorumlayan ve düşünce özgürlüğü kapsamında gören bu hukukçulardan acaba Yargıtay’da, HSYK’da hala kaç tane var ve içlerinde HSYK’ya aday olacaklar var mı dersiniz?