Bir itibarsızlaştırma yazısına cevap

Mümtaz’er Türköne, Uluç Gürkan ve Ümit Özdağ’la beraber, Habertürk televizyonunda Didem Yılmaz’ın moderatörlüğünde bir program yapıyoruz.

Son programın konusu seçimlerdi.

AK Partinin yerel seçimlerde Güneydoğu’da, oylarında yüzde 20-25’lere varan oy kaybı olursa-ki Ümit Özdağ’ın analizi bunu öngörüyordu-çözüm sürecinin çökeceğini ve ben dahil insanların siyasi kopuşu konuşacağını söyledim ve ilave ettim:

‘Böyle bir siyasi sonucun ortaya çıkması halinde, Türklerin ve Kürtlerin siyasal ilişkileri bu konjonktür içinde, demokratik bir zeminde tutulamaz hale gelir..’

Eğer Kürtler içinde bulunduğumuz çözüm sürecine, atılan bunca adıma, reform çabalarına ve savaşın durmasına rağmen, sırtlarını AK Parti’ye çok hızlı bir şekilde dönerlerse, hükümetin çözüm konusunda ısrarlı davranmasının, Öcalan’ın bir mektup daha yazıp misakı milliden filan bahsetmesinin hiçbir faydası olmayacaktır.

Böyle bir sonucu, hükümetin Türk seçmenine anlatması da mümkün değildir.

Türkiye bir anda kendisini bölünme tartışmalarının içinde bulur.

Hükümet, Barzani’yi Diyarbakır’a davet edip, Kürdistan’ın petrolünü Kürtlerle beraber dünyaya pazarlayacağım, Kürdistan doğalgazını kullanacağım, Kürt sorununu çözeceğim diye uğraşıp dururken, dünya medyası ‘Kürtler Türkiye’den kopuyor’ diye manşetler atar.

Yani, mesele AK Parti’nin Kürtler’den üç beş oy kazanıp üç beş oy kaybetmesi veya Diyarbakır ile Hakkari’nin BDP tarafından yönetilmesi sorunu değildir, BDP’nin Kürt şehirlerini yönetmesi beni hiçbir şekilde rahatsız etmez. Sandıktan çıkan sonuca herkes gibi saygı duyarım. Şimdiye kadar hiçbir partiye köşemde oy istemedim. Referandum seçimleri dışında açık ve net bir tavır koymadım. Koymam da.

Ama inandığım bir şeyi kendime saklayamam. AK Parti, Kürtlerin siyasi desteğini kaybederse, Türk halkı arasında yaşayan bölünme fikrinin siyasi bir talebe dönüşmesinin önüne geçmek çok zordur.

Ve sanırım aklı başında hiç kimse, bölünmenin, şu içinde bulunduğumuz şartlarda, Çekoslovakya’da olduğu gibi iki medeni halkın rızaya dayanarak bölünmesi şeklinde yaşanmayacağını bilir.

Eğer yerel seçimler, Kürt meselesi bağlamında, Türk milliyetçileri ile Türk ulusalcılarının ve PKK’nin bekledikleri gibi sonuçlanır ve Kürt seçmenin oyunu alan yegane Türkiye Partisi konumundaki AK Parti, Kürt seçmenin oyunu önemli oranda kaybederse, herkese geçmiş olsun!.

Bu beklentide olanlar, ulusalcılar ve milliyetçiler, böyle bir durumda, Türkiye’nin değil, salt AK Parti’nin kaybedeceğini düşünüyor ama yanılıyorlar. Tekrar ediyorum: Kürt şehirlerini BDP değil AK Parti yönetsin, diye bir şey asla söylemiyorum. Hak eden yönetir, şimdi, olduğu gibi. Ben sadece bu seçimlerin Türk ve Kürt siyasi ilişkilerinde bir dönüm noktası olabileceğini ifade ediyorum. AK Parti’ye oy filan da istemiyorum, kimseyi de tehdit etmiyorum. Her iki halkın kaderini etkileyecek muhtemel bir gelişme hakkında fikirlerimi ifade ediyorum.

Ayrıca, söylemeye lüzum var mı bilmiyorum: Çözüm sürecinde kan akmıyor diye seviniyorum. Tartıştığım kişilerde de, buna benzer bir sevinci aramam kadar doğal bir şey olamaz. Ama kan akmıyor diye pek de sevinemeyen, tersine çözüm sürecini yeni bir Sevr gibi gören insanlarla karşılaştığımda öfkeleniyorum. Bu da benim kusurum. Keşke olmasa ama o anda sesim gereğinden fazla yüksek çıkıyor, bazen kırıcı oluyorum. Lakin anında özür dilemek gibi bir huyum da var. Yıllardır TV programlarına çıkıyorum, şimdiye kadar, program bitiminde elini sıkmadan geçip gittiğim kimse olmadı.

Bir vicdanım ve bir hafızam var. Kitapların değil, hayatın ortasından konuşuyorum.

Ben hala ortasından konuştuğum o hayatın acı hatıralarıyla yaşıyorum; ama bugün artık bu hayatta olmayan, vaktiyle Diyarbakır zindanında birlikte aynı hücreleri, aynı koğuşu paylaştığım çok sayıda genç bu savaşta can verdi, 75 yaşında bir insan benim yanımda öldürüldü.

Habertürk’teki programda bunları ifade ettim. Belki biraz kızgınlıkla. Gazeteciler sitesi diye bir site var. Kim olduğunu bilmediğim ve bu sitede yazan biri, köşe yazarlarını, televizyoncuları gönlüne göre habire ‘kazandırıp’, habire ‘kaybettiriyor. Bu hakkı kim veriyor bu arkadaşa bilmiyorum. Beni de ‘kaybettirmiş.’ Üstelik söylediğim her şeyi tahrif ederek.. Daha önce de birkaç kez yaptı bunu. Önemsemeyip geçtim. Ama bu sefer itibarsızlaştırma ve gerçeği tahrif etmekle yetinmemiş, kibarca, konuşturmayın bunu diyor, işten kovun!

Olur kardeşim, ekranlara, gazetelere veda edelim, susalım; özlemini duyduğun Türkiye buysa eğer!