Bir kabile anlayýþý olarak ‘Beyaz Türk faþizmi’

Türk basýnýnda “bizim mahalle” lafýný ilk kimin söylediðini bilmem mümkün deðil, ama, bu lafla siyasetin iki kanadýnda yer alan yazar ve editörler için güçlü bir iþ güvenliðini saðladýðýný söylemek mümkündür. 

Ýnsanlýk, (haliyle Türkiye) ilk kez, toplumlarýn içindeki “kabileleþme” sürecinde, siyasetçiler kadar, gazeteciler, akademisyenler, edebiyatçýlar, sinemacýlar, tiyatrocularýn da mahalle kavramýndan nemalandýðý bir dönem yaþýyor… (Neydi o, Ercüment Ovalý GQ ödül töreninde ödülünü þehit evladýmýz Eren Bülbül ve þehit askerlerimize adayýnca karþýlaþtýðý buz gibi sessizlik, di’mi?)

Bir kabileye ait olmak kabile adýna konuþma, siyasi aktivitede bulunma, iþ garantisi, ödül toplama ve saygý þansý da doðuruyor. 

“Neo-tribalism” (yeni-kabilecilik) zaten tam da bu noktada kendine zemin buluyor, yapýlanýyor ve “yeni-faþizmin” rotasý da böyle açýlýyor. 

“Bizim mahalle” dediðiniz anda; 1- “Öteki mahalle” kavramý kendiliðinden ortaya çýkýyor, 2- Kabilenin savunma refleksi hemen devreye giriyor, 3- Barikatlarýn arkasýnda kurulmuþ “huzurlu bölge” sizi bekliyor. 

  

Faþizmi güçlendirmenin ana rotasý  

Faþizm-popülizm hattýnda yaptýðý çalýþmalarla tanýnan New York Üniversitesi öðretim üyelerinden Prof. Federico Finchelstein’a göre sosyal-siyasal kabile faþizminin zeminini oluþturmak hiç de zor deðil: a- Aydýnlar arasýndaki uzlaþmaz çeliþkiyi güçlendirin, b- Farklý görüþlerin kopuþunu hýzlandýrýn,c- Karþý görüþün þeytanlaþtýrýlmasýný saðlayýn, d- Yargý ve meþru siyaseti her fýrsatta aþaðýlayýn. 

Bu 4 madde, toplumu ikiye bölen ve sosyal-siyasal tercihlerde uzlaþmaz gerginliðe yol açan “kabile faþizminin” ana eksenini oluþturmaktadýr. 

Aslýnda, bu 4 maddeye ünlü felsefeci Umberto Eco’nun (1932-2016) þu maddelerini de eklemekte yarar var: a- Geçmiþ üzerinde yapýlandýrýlan maço siyaset kültürü, b- Farklýlýklardan korku, c- Paniklemiþ orta sýnýfýn yýkýcý tercihleri, d- “Ötekinin” gücünü abartma… 

  

Vesayet oligarþisinin telaþý  

Ýsmet Ýnönü’nün 1946’da Truman Doktrini’ni kabullenmesiyle baþlayan ve 15 Temmuz 2016’da milletin emperyalist darbe saldýrýsýný püskürtmesiyle sonlanan vesayetin güçlü bir oligarþisi olduðunu zaten biliyorduk. 

Ama bu oligarþinin kendisiyle benzer tepkiler taþýyan baðlantýlý sýnýf oluþturduðunu anlamamýz için Recep Tayyip Erdoðan’ýn 1994’te Ýstanbul Büyükþehir Belediye Baþkaný olmasý gerekti. 

“Atatürk’ün kurduðu laik cumhuriyet elden gidiyor” sözüyle baþlayan “sosyal korkunun” giderek bir “kabile faþizmine” doðru yol aldýðýný gördük. 

Öyle ki, bu kabile, Erdoðan’ýn 2012’de Kahire’de Müslüman Kardeþler’in yüzüne “Ben laik olmayabilirim ama devlet mutlaka laik olmalý” demesini bile anlamadý, 15 Temmuz gecesi, ülkedeki laikliði sonlandýracak “Hocaefendili” bir darbe teþebbüsünü püskürtmesini de algýlayamadý. 

 

Emperyalistin kucaðýndaki Atatürkçüler

CHP’nin her fýrsatta, silahlý faþist hareketin sivil kanadýný oluþturan HDP ile bu kadar kolay ittifak kurmasýný, FETÖ baðlantýlý siyasi programlar yürütebilmesini ve CHP tabanýnýn da bu yapýlanmaya tepkisizliðini izah bu açýdan kolaydýr.

Burada emperyalizm, paniklemiþ orta sýnýfýn yýkýcý tercihlerini, karþýtýn gücünü abartarak devreye soktu, þeytanlaþmayý saðladý, meþru siyasetin “diktatör” söylemiyle aþaðýlanmasýna yol açtý. 

“Beyaz Türk faþizminin” sýradan bir neferi, PKK’nýn siyasi uzantýsýna veya üzerinde FETÖ þaibesi olan siyasi kadrolara oy verebilir ama bu dünyada “diktatörün”(!) þu veya bu þekilde yanýnda yer alanlarýn hiçbir söz hakký yoktur… 

Yavuz Bingöl ve benzerleri boþ yere çýrpýnýyorlar dert anlatmak için, faþist kafa normali anlayamaz, geçiniz…