Söz söyleyecek olan, onun bedelini ödemeyi göze almalýdýr ve bedelinin ödenmesi göze alýnamayacak sözü söylemek sadece akýlsýzlýk ve korkaklýk deðil, bazan fitnecilik ve ahlâksýzlýk da olabilir. Hele de, ortalýða bir laf atýp kendisini gizlemek, korkaklarla , ajanlarýn ve fitnecilikten medet umanlarýn iþidir. Bu açýdan, son çýkarýlan kanun düzenlemelerini, yetersiz de olsa, evet diyerek alkýþlamak lâzým.. Öyle, isteyen, istediðine kendisini gizleyip hakaret edemeyecek ve ederse, bu paylaþýmlarýn hangi elektronik iletiþim kanallarýndan çýktýðý belirlenecek ve hakkýnda kanunî iþlem yapýlabilecektir.
Bu vesileyle hatýrlatalým, sosyal medya denilen ve genel olarak bir laðým çukurunu andýran alanda bir de saçma-sapan laflar, hayatta olmayan ve ünlü isimlere nisbet olunan sözler o kadar geliþi-güzel yazýlmakta ki, insana ‘Yuhh..’ dedirttiriyor.
Söz gelimi, bir basit dörtlük veya bir herhangi bir söz yazýlýyor; altýna, M. Âkif, Necîb Fâzýl veya Yûnus Emre veya hattâ Ýslâm tarihinin ilk dönemindeki nice büyük isimler yazýlýyor, bu sözleri onlar söylemiþ gibi.. Halbuki, hele de þairlere nisbet olunan sözlerin kesinlikle onlara aid olmadýðý hemen anlaþýlabiliyor.
Ama, yazýlan o cümleler, baþkalarý tarafýndan da paylaþýlýyor, yüzlere-binlere aktarýlýyor. Ve, o sözün deðerine deðil, söylediði iddia olunan kiþinin saygýnlýðýna göre itibar görüyor . O isnadlar yanlýþ veya yalan olsa bile, engellenmesi pratik olarak çok zor..
Evet, bu gerekli.. Ama, bu vesileyle, þu husus da hatýrlanmalýdýr ki, kamuda, hele de diðerlerine göre daha itibarlý sayýlan bazý kurum ve makamlarda bulunanlar da söz ve tavýrlarýný günlük tartýþmalarýn konusu olmayacak þekilde daha itinalý yapmalý deðil midirler?
*ÝDÂM CEZASINA KARÞI OLUNACAKSA, BU ÝSE ÖNCE KAATÝLLER BAÞLAMALI..
Son günlerde daha bir tartýþýlýyor, idâm cezasý..
Ýdâm’a karþý olanlarýn bir takým gerekçeleri varsa da, en itibar olunacak gerekçe þudur: ‘Ya, yargý, hükmünde hata ettiyse!’
Evet, bu önemli bir nokta.. Ama, yargý da buna göre, çok titiz olmak zorundadýr, ceza verirken.. Çünkü, ‘idâm’, geri dönüþü olmayan ve sonra yapýlacak bir affýn mânâsýnýn bulunmadýðý bir ceza..
Ýdâm, yok etmek demektir, kelime mânâsý itibariyle.. Hukukî terim olarak ise, idâm, bir kanun sisteminde, yargý hükmü gereði olarak kiþinin öldürülmesidir.
Ama, idâm cezasý olmasýn deniliyorsa.. Bu iþe önce kaatilerin baþlamasý gerekir.
Kur’an’da, 2/ 179’da, ‘Ey akýl sahibleri, kýsasta sizin için hayat vardýr.’ buyrulur.
Kasden öldürmelerde, kýsas uygulanmasý Ýslâm’ýn emridir. Baþka sistemler her ne derse desin, bizim kesin doðru olduðuna inandýðýmýz dinimizin gereði budur.
Gerçi, idâm hükmü verildiðinde, öldürülenin geride kalan ve ‘hakk-ý dem/ kan hakký’ sahibi olanlarýn, kaatili affetmek yetkisi de vardýr ve bu durum, Kur’an’ýn da tavsiyesidir. Ki, birçok Müslüman coðrafyalarýnda, idâm cezasý infaz olunmadan önce, maktulün yakýnlarýna, kaatili affetme yetkilerinin bulunduðu ve bunun Kur’an’ýn da tavsiyesi olduðu son bir kez daha hatýrlatýlýr ve eðer böyle bir aff yetkisi kullanýlmazsa, kiþi idâm olunur. Nitekim, boðazýna ip geçirilen kiþinin son anda baðýþlandýðýna dair pek çok örnek de yaþanmaktadýr.
Bu noktalarý hatýrladýktan sonra.. Hele de, hasmýný canavarca duygu ve usullerle öldürenler ve hele de küçük çocuklarý öldürenlere yaþama hakký tanýnmasýný istemek kiþiyi o alçaklarýn ve canavar ruhlu kimselerin yanýna iter.
Böyleyken.. Deðerlerimiz konusundaki hassasiyetleri bilinen bazý kalem erbabýnýn, ‘Aman, idâm geri gelmesin, bunu ileride Müslümanlarýn aleyhinde kullanýrlar..’ diye itiraz geliþtirmeye çalýþmalarýný anlamak zor..
Müslümanlar düþmanlarýnýn lûtfuyla yaþamayý kendilerine zül sayarlar..
Baþka inanç sistemlerine dair akýl dýþý izah ve yaklaþýmlar bizi pek ilgilendirmez. Onlara, ‘Sizin dininiz size, benimki de bana..’ meâlindeki, ‘Lekum dinikum veliyedîn..’ âyetiyle karþýlýk verir, geçeriz.
Ama, içimizden çýkan bazýlarýna ne diyeceðiz?
Almanya’dan Cengiz Hoca paylaþtýðý bir örnekle bunu ortaya koymuþ..
Bu arkadaþýmýz, F. Gülen’in ‘Prizma’ isimli kitabýnýn 1997 tarihli basýmýndan, sh. 205’den, ‘Allah’ýn lütfu sayesinde baþta Efendimiz (Hz. Muhammed) olmak üzere, bir çok sahabe , evliyâ ve mukarrabinle görüþtüm..’ cümlesini aktarmýþ..
Bu gibi halüsinasyon ve sayýklamalara nice ulemâmýz sustu o zaman.. Ki, Almanya’da bazý hocalara bu gibi saçma laflarý hatýrlattýðýmýz zaman, ‘O hocanýn büyük hizmetleri var, o hizmetlerin hatýrýna , bunu büyütmemek lâzým..’ demiþlerdi. Halbuki, o kiþinin daha böyle ‘inci’leri vardý.
Baþtan bozuk olan, zamanla düzelmez.. O kiþi bu gibi saçmalýklardan sonra, gele gele, sonunda ‘Kâinat Ýmamlýðý’na yükseltmiþti kendisini ve etrafýna da nice ülkelerin ve o ülkelerde de vilayetlerin ya da filanca güçlerin, kurumlarýn, mesleklerin ‘imamlýðý’ makamýný vermeye baþlamýþtý.
15 Temmuz 2016 Darbe Hýyaneti’ne de böyle gelmiþtik..
Cengiz Hoca, ‘Özlü Sözler’ isimli bir kitabýn 84. sahifesinde yazýlan þu cümleye de dikkat çekmekte (imlâ tarzýyla aynen aktarýyorum) : ‘Ruhul furkan Tefsirini yazmayý bize Resulullah emretti. Bu tefsirde yazýlanlarýn her biri Peygambere arz edilmiþ ve onun onayýyla yazýlmýþtýr.’
Bu cümlenin, önceki örnekte sözkonusu edilenden ne farký var?
Ýnsana, ister istemez, ‘Ýslâm bu deðil ve olamaz!’ dedirttirmiyor mu Allah aþkýna? Bu lafý eden ve ileri yaþlýlýk sebebiyle yýllardýr konuþamayan kiþinin yanýnda bulunan ve aðzý bol laf yapan bir kiþi ise, bir arabça metni cemaatine, ‘Hadis-i Nebevî’ diye okuyup, sonra da, ‘Bunu hadis kitablarýnda bulamazsýnýz, bunu ehlullah ve evliyaullah Âlem-i Mânâ’da alýrlar Resulullah’dan..’ dediði halde, bu konuda söz söylemesi gerekenlerden kaç kiþi, ‘Sus be adam, saçmalama! Ýslâm gibi bir din, öyle iddialar üzerine nasýl kurulur?’ dedi?
Haydi, önceki örnek, sonra, Pensilvania Þeyhi olarak çýktý karþýmýza..
Ya beriki?
Öyleyse, Ýslam’a karþý yapýlan bu gibi bühtanlara karþýsýna ilk konuþmasý gereken itibarlý ulemâ niye susar?