TMSF, bankaya olan borcundan dolayı CHP adayı Mustafa Sarıgül’ün mal varlığına el koymuş...
Buradan bir “mağdur” çıkar mı?
Bazı arkadaşlar, “Çıkar ve seçimi kazanır” diyor.
Hadi inşaallah...
Bana sorarsanız seçmen Sarıgül’ün ne oranda mağdur edildiğiyle ilgili değil. Hatta bu konularla hiç ilgili değil. “Borcunu ödeseydi kardeşim! Bize mi sordu kredi çekerken?” diyorlar.
Sarıgül “Reis” seçilirse ne yapacak?
İstanbulluya nasıl hizmet edecek?
Trafik sorununu nasıl çözecek?
Kaç ağaç dikecek?
Hangi bölgeleri yeşillendirecek?
Tünel yapacak mı? Yapacaksa, uzunluğu ne olacak?
Raylı sistemi yer altına mı indirecek, yer üstünde mi mahfuz tutacak?
Mevcut yönetimin akim bıraktığı hangi “çalışmaları” tamamlayacak?
Tamam, Sarıgül’ümüz çok güzel sloganlar atıyor, çok güzel “gelin canlar bir olalım” mesajları veriyor, arada sırada “Allah’ım size Sarıgül’ü göndermiş, daha ne istiyorsunuz?” gibilerden tuhaf laflar ediyor ama seçmen de İstanbul’a yapılacak “iyilikleri” merak ediyor...
Sarıgül, ayrıca CHP Genel Başkanlığına göz dikmiş bir siyasetçimiz... Hep açık oynuyor... Her platformda bu isteğini dile getiriyor... Kemal Bey’e de hafakanlar geçirtiyor.
İnanıyorum ki, kendisinde “kurtarıcılık” vehmedenlerin umudunu boşa çıkarmayacak, ilk fırsatta o makama zıplamanın yollarını arayacaktır. Bulacaktır da...
Benim merak ettiğim husus da şu:
İstikbalin Başbakan’ı Sarıgül, şu “yargı” tartışmaları konusunda ne düşünüyor?
Devlet içinde devlet görüntüsü veren özerk bir yapı olabilir mi?
Olmalı mı?
Sık sık maklubeli toplantılara katıldığını istihbar ediyoruz.
Fırsat buldukça “abiler ve ablalarla” görüşüyor.
İyi de ediyor...
Şu son “operasyonlarla” ilgili görüşü nedir?
Darbe teşebbüsünde mi bulunulmuştur, yoksa savcılar “asrın yolsuzluğunu” mu ortaya çıkarmıştır?
Bunu cevaplasın, başka sorularım olacak.
HAMİŞ:
Mugalata yapma, laf kalabalığına getirme...
Başbakan hakkında yüzlerce, binlerce yazı yazdın...
Hâlâ yazıyorsun...
Hepsi de çemkiren, dalga geçen, aşağılayan, küçümseyen yazılar...
Bir Başbakan’a değil de, bir tanıdığa, bir hısıma, bir mahalleliye, eski bir arkadaşa seslenir gibi, teklifsizce, edepsizce, terbiyesizce yazılmış yazılar...
Öyle yazılar ki...
Hırsını alamadın, “Utan Başbakan” dedin...
Hırsını alamadın, adamın jargonuyla (sık sık kullandığı “hamdolsun” ifadesiyle) dalga geçtin.
Her pisliği yaptın...
Her türlü lafı soktun...
Her türlü bühtanda bulundun...
Soru şuydu:
Başbakana söylediğin sözlerin binde birini başka insanlar için de söyleyebiliyor musun?
Fethullah Gülen için de söyleyebiliyor musun?
Rahmi Koç, Aydın Doğan, Ali Sabancı için de söyleyebiliyor musun?
Mesela, Ali Sabancı’ya gidip, “Ben çok grev seviyorum Ali Bey... Solcu olduğum için işçi haklarına çok düşkünüm. Sizin havayolu şirketinde neden hiç grev olmuyor? Neden hiç sendika yok?” diye sorabiliyor musun?
Madem “yandaş” değilsin, ilkeli ve dürüst bir yazarsın, şöyle “Utan Başbakan” tadında bir “çemkirme yazısı” yaz da, görelim ilkeli ve dürüst yazarlığını.
Bir de, “Neden yazmıyor muşum?” denmez. “Neden yazmıyormuşum?” denir... Ayrıca, “dahi” anlamına gelmeyen “de”ler de ayrı değil, bitişik yazılı; “ikide bir” şeklinde...
Zahmet olmazsa, bunları da öğren!