Bir millet iki bayrak tek sinema

Bakü Türk Filmleri Haftasý sona erdi. "Ýki bayrak tek millet" cümlesiyle kendilerini ifade eden Azeri kardeþlerimizle sinemada buluþmak çok deðiþik duygularýda beraberinde getirdi...

Bakü Türk Filmleri Haftasý bir sinema etkinliði olarak önemliydi ama orada yaþananlar sinemadan daha büyük bir birlikteliði bizlere hissettirdi. Tika ve Yunus Emre Ensitüsü'nün 7-12 Aralýk tarihleri arasýnda düzenlediði etkinlikte dokuz kurmaca bir de belgesel film gösterimi vardý. Bu filmlerin yönetmen ve oyuncularý da Bakü'ye geldi. Filmlerden çok Azeri insanýnýn gelen konuklara davranýþý beni çok etkiledi. Hem salonlarý doldurdular hem de sanatçýlarýn panellerine koþtular. Hele Türkan Þoray'ýn bir karþýlanýþý vardý ki görülmeye deðerdi. Bu insanlar sinemaya aþklarýndan çok Türkiye'den gelen soydaþlarýný kucakladýlar. Zaten festival dediðin böyle olmalý. Sinema üzerinden birçok duygunun buluþtuðu günlerdi.

Tika ve Yunus Emre Ensitüsü'nü böyle bir etkinliðe önderlik yaptýklarý için tebrik ediyorum. Bizim ülkemizde festivalleri yapan organizasyonlar veya bunlara destek veren belediyelerin siyasi duruþu hemen o festivalde hissedilir. Tika, Baþbakanlýða baðlý bir kuruluþ olduðu halde seçtiði filmler veya misafir ettiði isimlerle böyle bir etkiyi hiç uyandýrmadý. Reis Çelik gibi sol tandanslý ama çok önemli bir yönetmeni mutlulukla kucakladý. Onun yanýnda Osman Sýnav yer aldý. Momo filmiyle Atalay Taþdiken sükse yaptý. Bu anlamda örnek olacak bir tavýr sergiledi Tika'nýn önderliðinde Bakü Türk Filmleri Haftasý. Peki sinema günlerine gittiðimizde Bakü bize neler hissettirdi.

Geniþ caddeleri, yemyeþil parklarý, tarihi binalarý ve tertemiz sokaklarýyla muhteþem bir þehir gördük. Sovyet döneminin etkilerini atlatan güzel ülkenin her köþesi "Bir millet, tek bayrak" sözünün doðruluðunu hatýrlattý bize. Þehrin tam merkezindeki, heryere hakim bir noktada þehitliðe gittik. 1918 yýlýnda Bakü'yü Ruslar'dan kurtarmak için þehit olan 1100 Osmanlý askerinin tek tek isminin yazýldýðý mermer taþlar gibi acýlar da aynen duruyordu orada. 200, 300 metre ötede ise 1990 yýlýnda Azerbeycan baðýmsýzlýðýný ilan ettiðinde Bakü'yü boþaltan Rus birliklerinin kutlama yapan sivil halký katlettiði yere gittik. Yüzlerce kiþinin kadýn, çocuk, yaþlý demeden katledildiði yerde her birinin resminin karþýsýnda durduk. Tam o tepede sönmeyen bir ateþ yakmýþ Azeriler. Orada þunu anladým ki biz cumhuriyetimiz kurulduktan sonra biz içimize dönüp bir hayat kurmuþuz ama sýnýrlarýn dýþýnda olanlar Türk olmanýn acýsýný yaþayýp Türkiyesiz bir hayatta kalma mücadelesi vermiþler, hatta hala da veriyorlar. Onun için Bakü Türk Sinema Günleri sinemadan çok daha fazlasýný barýndýrýyordu içinde.Sonra Türk sinemasýnýn bu anlattýklarýmýza nasýl yaklaþtýðýný düþündüm...

Bakü'ye gelmeden önce Antalya'da seyrettiðim Özcan Alper'in Rüzgarýn Hatýralarý veya Fatih Akýn'ýn The Cut filmi aklýma geldi. Bu ülke sinemasýnýn, sinemacýsýnýn ve entelektüelinin kimlik bunalýmýný aþma zamaný geldi. Dünya bizi beklemiyor. Geceyarýsý Ekspresi yoluna devam ediyor. Onun yolunu ancak biz Türkler ve soydaþlarýmýz kesebilir. Bakü Türk Filmleri Haftasý'ný bu anlamda çok önemsiyorum. Yazýyý bitirirken Tika'ya, organizasyonun yönetmeni Öner Kýlýç'a kendi adýma teþekkür ediyorum.