Geçen hafta Star Medya Grubu’nun “Anadolu Buluþmalarý” çerçevesinde Konya’da idik. Mevlana’nýn þehrinde hem dostça aðýrlandýk, hem de ufkumuzu geniþlettik. Benimle birlikte beþ Star yazarýnýn katýldýðý “Yeni Anayasa” panelinde, Konyalýlarýn özlem ve eleþtirilerini dinledik. Duyduðum nice akýl dolu yorumdan etkilendim, “Ýstanbul’a fazla kapanmýþým” diye de hayýflandým.
Konya’da beni en çok sevindiren þey ise, muhafazakar kimliðin adeta timsali olan (öyle ki AK Parti’ye yüzde 70 oy çýkaran) kentin, ayný zamanda müthiþ bir “sivil toplum uyanýþý”na sahne olmasýydý.
Bu uyanýþý, þehrin kanaat önderleri ile yaptýðýmýz toplantýda gözlemledim. Gördüm ki son yirmi-otuz yýlda Konya’da açýlan onlarca hayýr kuruluþu, çapý Türkiye’yi de aþan bir coðrafyaya harýl harýl “hizmet” götürüyor.
Örneðin Dost Eli Derneði, fakirlere yardýmdan öðrencilere desteðe, hatta su kuyularý açmaya dek bir dizi faaliyet yürütüyor.
Ribat Eðitim Vakfý ve Ribat Aþevi, “veren el ile alan el arasýnda köprü” kuruyor.
Hayra Hizmet Vakfý yoksul öðrencileri okuturken, Gençleri Evlendirme ve Mehir Vakfý aile kuracak ihtiyaç sahiplerinin elinden tutuyor.
Gölge eden devlet
Giderek büyüyen ve elleri Afrika’ya kadar uzanan bu kuruluþlarýn hikayesini, Ribat Vakfý yöneticisi Sami Sorgun’la konuþtum. “Sivil topluma rahmetli Özal cesaret kazandýrdý” dedi Sami bey. Ardýndan ekledi:
“Daha evvel devlet sivil toplumu tehdit olarak görüyordu. Özal’ýn açtýðý yol, AK Parti döneminde daha da geniþledi. Niyetimiz, Türkiye’nin tarihsel misyonuna katký saðlamak. Biliyoruz ki bizim medeniyetimiz, vakýf medeniyetidir.”
Gerçekten de Ýslam ve Osmanlý medeniyetinde büyük rol oynayan vakýflar, Cumhuriyet tarafýndan zapt-u rapt altýna alýnmýþ, “Cumhuriyet ideolojisi” tarafýndan da tehdit sayýlmýþtý. 28 Þubat rejimi, 17 Aðustos depreminde yaralarý sarmaya çalýþan hayýr derneklerini “irticai kuruluþ” diye fiþlemiþti!
Bu tehdit algýsý yakýn zamana kadar devam etmiþ, mesela Ak Parti’nin vakýflarý serbestleþtiren 2006 tarihli yasa tasarýsý Cumhurbaþkaný Sezer tarafýndan veto edilmiþti. (Bu vetonun ideolojisi de þu an Ergenekon sanýðý olan Sinan Aygün’ün Sezer’e sunduðu rapordaydý. Aygün, mesela, “vakýflarýn uluslararasý iliþkilerinde her türlü sýnýrlama kaldýrýlýyor” diye itiraz ediyordu.)
Bu paranoyanýn nedeni, Cumhuriyet ideolojisinin, “eðer bu topluma hayýrseverlik lazýmsa, onu da biz getiririz; hem de Atatürk ilke ve inkýlaplarýna göre getiririz” diye özetlenebilecek mantýðýdýr. Kýzýlay gibi resmi kuruluþlar dýþýnda hiç bir hayýr kurumuna uzun süre sýcak bakýlmamasý bundandýr.
Oysa sivil toplum, dünyanýn her yerinde olduðu gibi bizde de hayýr iþini devletten daha iyi yapýyor. Konyalý hayýrseverler, devletten sadece “koordinasyon” istiyor, bu anlamda TÝKA’yý çok takdir ediyorlar. Bir de meclisten “vergi muafiyeti” konusunda yeni düzenlemeler bekliyorlar.
‘Muhafazakar sermaye’nin erdemi
Son olarak bir de “sivil toplumun finansmaný” meselesine geleyim...
Konya’daki hayýr kuruluþlarý, baðýþlarla yaþýyor. Bu baðýþlarýn önemli kýsmý ise, çoðu MÜSÝAD üyesi olan muhafazakar iþ adamlarýndan geliyor.
Bir baþka deyiþle, Konya’nýn mütedeyyin iþ adamlarý, giriþimle ürettikleri zenginliðin önemli bir kýsmýný toplum yararý (ve elbette Allah rýzasý) için paylaþýyorlar.
Bu ise, “muhafazakar sermaye” denince “jipe binen baþörtülü” karikatüründen baþka bir þey görmeyen sýð ezberi bozuyor.
Bu ezberin ötesine geçemeyen ve yüzden de yüzyýldýr bastýrýlan Türkiye dindarlarýnýn ilk defa “merkez”e geliþine karþý bilumum “eski rejim” taraftarýyla Taksim’de yoldaþlýk yapan “Müslüman solcular”a duyurulur.