Bir Nur talebesinin gözünde Erdoğan ve Gülen

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz Bey’in “Bir nur talebesinden eli kalem tutanlara ve devlet adamlarına açık mektup” başlıklı uzun yazısı benim elektronik posta adresime de gönderilmiş. Mektubunda Nur cemaatinin tarikatlarla ve siyasetle olan ilişkilerini anlatmış Ahmet Bey. 

Osmanlı devletinin cami, tekke ve medreseden müteşekkil üç sac ayağının cumhuriyetle birlikte yıkılmaya başladığını anlatan Akgündüz, Bediuzzaman ve Nur talebelerinin asla tarikatın karşısında olmadığını risalelerden iktibaslarla anlatmış.

***

Ehli tarikat ile nur talebelerinin arasını ilk açanların birinci ve ikinci cumhurbaşkanları olduğunu, onların döneminde önce Kafkasya’dan gelen ve seyyid olduğu bilinen bir şeyhin bilahere başka bir tarikat şeyhinin devreye sokularak Nur talebelerine kaşı kullanıldığını anlatmış.

1950’li yıllarda, devreye sokulan ikinci şeyh ve meşhur bir düşünürün Nur talebelerine hücumu devam ettirdiklerini anlatan Akgündüz, “1950’li yıllarda ehl-i tarikat ile Nur talebeleri arasında ciddi bir kopukluk yoktur. Nakşibendi tarikatını ihyaya devam eden başta Musa Topbaş olmak üzere Sâmî Efendiler, Zahid Kotku Hazretleri ve Süleyman Tunahan hazretleri, Bediüzzaman ve Nur talebeleri hakkında müsbet hareketi tercih etmişlerdir” diyor.

Şeyhlerin ve düşünürün adını özellikle yazmıyorum ki yeni bir tartışma başlamasın!

***

Ahmet Akgündüz 1970’li yıllarda Nur talebeleri ile ehl-i tarikat arasındaki köprülerin siyaset sebebiyle (MNP ve MSP) yıkıldığını anlatmış, Nur talebelerinin “bazı düsturlar sebebiyle bu siyaseti desteklemezken,” Seyyid Salih Özcan ve Hüsamettin Akmumcu gibi zatların desteklediğini anlatarak nur talebelerinin de ihtilafa düştüğüne temas etmiş.

Ahmet Bey ehl-i tarikat derken tüm dindarları kastediyor zannımca çünkü bahse konu ettiği kesimlerin hepsi ehl-i tarikat değil.

***

1980’li yıllarda yıkılan bu köprüyü rahmetli Turgut Özal’ın yeniden kurduğunu anlatan Akgündüz o yıllarda bu köprüyü yıkmaya çalıştığını iddia ettiği bazı isimler vermiştir ki yeni tartışmalara yol açacağı için onların da burada zikrinde bir fayda görmüyorum.

Akgündüz bu aşamadan sonra kardeşlik köprüsünü 2002’de Recep Tayyip Erdoğan’ın kurmaya muvaffak olduğunu yazmış.

Şöyle diyor Akgündüz:”2002’den itibaren Recep Tayyib Erdoğan, 1990’lı yıllarda ârızalanan ehl-i tarikat ile Nur talebeleri arasındaki köprüyü yeniden kurmaya muvaffak olmuştur. Biz Nur Cemaati olarak biliyoruz ki, Bediüzzaman’ın arzusu olan iki vasiyetinden birini yani Nurların Diyanet eliyle basılmasını tahakkuk ettirmiştir ve diğerini yani Ayasofya müjdesini de gerçekleştirmek inşallah ona nasip olur.”

Burada Akgündüz küçük bir yanılgı içindedir. Şöyle ki, Erdoğan hiçbir tarikatın temsilcisi değildir. Onun yaptığı, dindar bir siyasetçi olarak sadece Nur cemaatine değil toplumun bütün kesimlerine karşı kardeşlik ilkesini taassuptan uzak olarak hayata geçirme gayretidir. Ayrıca bu tarih 2002 değil Tayyip Erdoğan’ın RP il başkanı olduğu 1985’te başlamış, belediye başkanı olduğu 1994’te -seçimlerde desteklememiş olmalarına rağmen herkese olduğu gibi Nur cemaatine de hoşgörü ile davranarak- devam etmiş ve iktidar döneminde bu hoşgörü zirve yapmıştır.

***

Akgündüz kurulan bu köprüyü 2013 yılında Fethullah Gülen’in yıktığını yazmış ve Nur talebelerinin siyaset anlayışını izah etmiş. Akgündüz diyor ki:

“Bediüzzaman, Kur’an ve iman hakikatlarını anlatmakla görevli Nur talebelerinin siyasî muhâlefet yapmaları ve siyâsî bir parti kurmalarını yasaklamıştır. (...)

Fethullah Gülen, maalesef her iki muhâlefeti ve hem de uluslararası düşmanlarımızla ittifak ederek yapmış ve ehl-i tarikat ile Nur talebeleri arasındaki köprüyü yıkmıştır. Allah ıslah eylesin.”

***

Ahmet Akgündüz Bey daha sonra 7 Haziran seçimleriyle ilgili değerlendirmelere yer vermiş ve İslam kardeşliği tavsiyesine vurgu yaparak mektubunu noktalamış.

1989 yılından beri tanıdığım, her fikrine katılmasam da samimi olduğuna inandığım Ahmet Akgündüz Bey’in, artılarıyla eksileriyle tarihi tespitler içeren bu mektubuna değinmeden geçemedim.

Hayırlı Cumalar.