1994 ya da 95, ODTÜ’nün yurtlarında sular akmıyor. Sağcısı, solcusu, İslamcısı, yurtlar bölgesinin tüm öğrencileri toplanıp eylem yapmış, kapı, pencere indirmeden ertesi gün suların akmasını sağlamışlardı. Eylemi tüm ODTÜ’lüler gerçekleşmişti ama eylem parsasını toplayan geçen gün uzantılarını gördüğümüz bir kısım “ODTÜ solcusu” olmuştu.
Çeşmelerden sular akmaya başlamış ama bu sefer de İP’li, SİP’li, ADD’li Kemalist solcu koalisyon, su eylemini birlikte yaptıkları mütedeyyin arkadaşlarının akan sulardan abdest alıp namaz kılmalarını, öğrenci dövmek, laf atmak, göz korkutmak gibi ‘kendi kanunlarıyla’ yasaklamışlardı.
“Burası ODTÜ! Takkelilere, takunyalılara geçit yok” diyorlardı.
ODTÜ’lü solcuların bir ara en büyük eğlencelerinden bir de 9. yurtta kalan bir ülkücü için toplanıp yurda yürümekti; gördükleri yerde hakkından gelmek için. “Burası ODTÜ, faşistler dışarı” demek için...
“ODTÜ solcusu” hazır kıta bir eylemcidir. Bir sefer de Gorbaçov gelecek olmuş ODTÜ’ye. 1995’ti sanırım. Sosyalist Birliğin dağılmasının sorumlusu saydıklarından, Lenin, Stalin posterleri, kızıl bayrak ve taş, yumurta tedarikiyle karşılamışlardı Gorbaçov’u. O zaman Özel Harekat Polisleri refakat etmişti Gorbaçov’a. Öğrencilerin yediği dayak da ona nispette olmuştu.
Yıl bu sefer 1998-99. Başörtüsü yasakları başlamış, yasağı protesto için el ele tutuşmak suretiyle oluşturulan zincir, yasakçıların ödünü kopartmıştı. Bir kitlesel sivil itaatsizlik eylemi olan “el ele tutuşma eylemi”, -herhalde şiddet içermediğinden olacak- dönemin yasakçılarının sadece cesaretini artırmıştı.
İstanbul’da pek çok okulda kampus yasağı başlamıştı, ODTÜ’de de lafı ediliyordu. Ama rektörlükten önce bazı sol fraksiyonlar başörtüsünü yasaklama telaşındaydı. “Emperyalizme karşı tam bağımsız Türkiye”nin İP’li SİP’li devrimcileri haraç kesen kabadayılar gibi bahar şenliklerinde dolanır, dişine göre ‘faşist’ ararlardı. Tanıma zahmetine katlanmadıkları gibi tanımlama sıkıntısı da yaşamazdılar, kendilerinden başkasına kısaca ‘faşist’ der çıkardılar için içinden.
Bu sefer de “Burası ODTÜ! Türbana geçit yok” diyorlardı.
ODTÜ onların tapulu malıydı, onlarla aynı puanı alıp oraya gelen başörtülü kızların varlığından fena halde rahatsızdılar. Kapıdaki polislerin yerine birer ikişer “ODTÜ solcusu” koymak, başörtüsü yasağının firesiz uygulanması için daha garanti bir yöntem olabilirdi.
Beşeri’den çıkar, türbanlılara çıkış kapısını gösteren afişlerin önünden geçerek yemekhaneye giderdik. Kendimizi nasıl hissettiğimizin hiç önemi yoktu, solcu arkadaşlarındı ODTÜ.
Şimdi o arkadaşlarla aynı sol fraksiyondan oldukları çok belli ODTÜ’lüler yanlarına kendileri gibi düşünen civar üniversitelerin cepleri demir bilye dolu, eli sopalı, molotoflu “militan arkadaşlarını” alıp “Burası ODTÜ! Tayyip’e geçit yok” dediler.
Bizim başımızdaki örtüyle giremediğimiz nizamiyeden o arkadaşlar nasıl sırtlarındaki cephaneliklerle girmişler o da aynı konu.
Ayrıca İçişleri Bakanı’nın bile kendinden beklenmeyen bir tavırla polisin uyguladığı şiddeti fazla bulduğunu söylediği bir yerde, polise demediğini bırakmayanların, bu öğrenciler ne demeğe demir bilye, sapan ve molotofla oradaydılar, protesto için bu mühimmata ne gerek var, diye sormaması tuhaf değil mi?
Polisin “Molotoflu efeler”le konuşma kayıtları da Youtube’da. Polis mi öğrencileri tahrik etmiş, öğrenciler mi polisi, ortada.
Ayrıca hevesini alamamış “ak sakallı 68 kuşağı”nın ODTÜ’deki öğrenci şiddetini “akademik özgürlükle” tevil etmeye çalışması ise bir hocalıktan çok “kifayetsiz muhteris militan” tavrına benziyor. Ya bir de “ODTÜ’ye bulaşan hayır görmez” deyip darbe örnekleri verenler...
Tüm bu yaşananlar Türkiye’de soldan neden bir yoğurt olamadığını da gösteriyor.
Bu tip solcuların bir kısmı da yaşlanınca Levent Kırca oluyor.
Bize de Levent Kırca bu, olacak o kadar demek düşüyor.