166 yýllýk bir piyano markasý var, adý Steinway & Sons.
Titanic’teki meþhur piyanodan tutun da Hollywood’da hangi filmde bir klasik piyano varsa hepsi Steinway & Sons
Tek bir tuþu yaklaþýk 700 dolar olan bu piyanolarýn ortalama fiyatý 150 bin dolar.
Bu marka piyano çalmak isteyen piyanistlerle þirket bir anlaþma yapýyor ve o anlaþma süresince, yani Steinway & Sons kullandýðýnýz sürece baþka piyano çalamýyorsunuz. Dünyanýn öbür ucunda bir konser mi vereceksiniz? Vinçlerle, týrlarla, gemiyle, bir þekilde getirtmek zorundasýnýz piyanoyu.
Ýlginç, deðil mi? Neyse, konumuz baþka.
Yýllar önce Steinway & Sons þirketi çalýþtýðý reklam ajansýný deðiþtirme kararý alýr. Çalýþmaya baþladýklarý yeni ajansýn bu müþteriye bakan yöneticisi Steinway & Sons markasýný daha yakýndan tanýmak, müþterilerine ve piyanolarýna dair bilgi edinmek için Steinway’ýn New York þubesinde bir süre için zaman geçirmeye karar verir.
Yöneticinin New York þubesinde geçirdiði ilk günün akþamýnda, neredeyse maðaza kapanmak üzereyken içeri bir müþteri girer. Beyaz bir piyanoya yaklaþýr. “Bu piyanoyu alýyorum” der.
Ajans yöneticisi bu kadar pahalý bir piyanoyu tek bir soru bile sormadan, hani derler ya, gözünü bile kýrpmadan satýn alan müþteriyle tanýþýp konuþmak ister. Çünkü bir türlü içinden çýkamadýðý bir durum vardý, fikri bu piyanolarýn yüksek fiyatýnýn satýþlar için önemli bir engel olduðu yönündeydi.
Hiç tereddütsüz piyanoyu satýn alan kiþi mutlaka çok zengin biri olmalýydý. Müþteriye yaklaþtý ve sordu: “Merhaba! Ne iþ yapýyorsunuz?”
Müþterinin verdiði cevap hem satýþ elemanýný hem de ajans yöneticisini çok þaþýrtacaktý:
“Öðretmenim”.
Bu kadar pahalý bir piyanoyu, düþük maaþlý bir öðretmenin tek bir soru bile sormadan satýn almasý tuhaftý. Biraz daha yaklaþtý ajans yöneticisi ve sordu: “Peki bu piyanoyu bu yüksek fiyata satýn almaya nasýl karar verdiniz?”
Öðretmen cebinden katlanmýþ bir gazete çýkardý, bir Steinway & Sons reklamýydý.
“Piyanoyu satýn almaya iþte bu gazete ilanýyla karar verdim” diyerek gazeteyi ajans yöneticisine uzattý.
Yönetici gazeteyi açtýðýnda adeta nutku tutuldu. Evet, bu bir Steinway & Sons reklamýydý. Ama gazete 30 yýl öncesine aitti.
Öðretmen karþýsýndakinin þaþkýnlýðýný anlayýp gülümseyerek devam etti. “Ben bu piyanoyu almaya 30 yýl önce karar verdim. Bu piyano hep buradaydý. Sadece benim bu parayý biriktirmem ve satýn almaya gelmem 30 yýl kadar gecikmeli oldu!”.
* * *
Çok kýsa vadeli planlarla, birkaç aylýk stratejilerle adým attýðýmýz bir dönemdeyiz.
Kurduðumuz þirketin ilk ayda kâra geçmesini istiyoruz.
Ýlk kitapla ünlü olmak, en çok satanlara girmek istiyoruz.
Evlenince hiç sorun çýkmasýn, ilk günden mutlu olalým istiyoruz. En küçük tartýþmada pes ediyor, bir süre anlaþmazlýkta piþman oluyor, adliyeye koþuyoruz.
Ýnsanlarýn bizimle ilgili fikrinin, hissinin, duygusunun ne olduðunu önemsemeyip sadece verdiði kararýn bizim iþimize yarar olmasýný istiyoruz.
Birisi hoþumuza gitmeyen bir þey söylediðinde, bunu nasýl dersin diye paylýyoruz. Söylemesine müsaade etmeyerek çözüm bulmaya çalýþýyoruz. Sorunun öyle söylemesi deðil, öyle düþünmesi, hissetmesi olduðunu anlamýyoruz.
30 yýl önceki ilanýn baþarýsýný sadece o yýlki satýþlarýna yansýmasýna göre ölçen bir þirket nasýl da yanýlmýþ olacak, öyle deðil mi? Ama bunu 30 yýl sonra bir akþam vakti gelen bir öðretmenle anlayabileceðiz, daha önce deðil.
Ýþte bu yüzden, hayat ileriye doðru yaþanýr fakat geriye doðru anlaþýlýr.
Daha uzun vadeli planlar yapmak üzere bu hikaye, bu piyano bir metafor olsun bize.
Sevgiyle...