Rehin tutulan 49 Musul Konsolosluğu görevlisinin kurtarılması hiç şüphesiz büyük bir diplomatik ve siyasi başarıdır. Vatandaşlarının, resmi görevlilerinin, gazetecilerinin rehin alınması, kaçırılması her ülkenin başına gelebilir ama onları kurtarmak, üstelik bu kadar büyük bir kafileyi eksiksiz teslim almak her ülkenin yapabileceği bir şey değildir. Nitekim, benzer durumda olan ülkelerin başına gelenleri dehşetle izliyoruz.
Ankara sahada, soğukkanlı, becerikli ve yüksek standartta iş yapabildiğini daha önce de göstermişti ama bu seferki diplomasi ve istihbarat dünyasında model olacak düzeyde örnek bir iş olmuştur. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükümet elbette büyük pay sahibi ama hükümetin eli olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan takdiri fazlasıyla hak ediyor. Bir ülke bu kadar iyi temsil edilebilir ve böylesine riskli operasyon ancak bu kadar başarılı neticelendirilebilirdi. Genç müsteşar istihbarat dünyasında gıpta edilecek bir kariyer sayfasına imza attı.
49 rehine kurtarıldı bu gerçekten mutluluk verici ama en az bunun kadar operasyonun tamamen yerli ve dahası tamamen “sivil” bürokratlarla yapılmış olması da en az kurtarma kadar mutluluk vericidir. Fazla söze gerek yok, vatandaş olmanın herkese gurur verdiği bir sahneye şahit olduk.
Davutoğlu kabinesi de operasyon sayesinde erken zamanda büyük bir kredibilite kazanmıştır. Yeni Başbakan siyasete son derece anlamlı bir başarı öyküsüne imza atmıştır.
Acınası sorular başarıyı teyid ediyor
Sahnenin pırıltısı, Türkiye’nin bilhassa uluslararası sahada elde ettiği başarılara karşı itirazı alışkanlık haline getiren müzmin muhalif çevrelerin reaksiyonundan da anlaşılıyor. Rehinelerin IŞİD’den alındığı andan itibaren bu başarılı operasyonu değersizleştirmek için neler yapılabileceğine kafa yoranların acınası halleri aslında ortadaki başarının büyüklüğünü gösteriyor. Anlamsız sorular ve kendilerinin bile inanmadığı belli olan kaygı cümleleriyle rehinelerin teslim alınışı üzerinde bir şüphe uyandırmaya çalışıyorlar.
Başbakan Davutoğlu, “Bir kere de bu millet ne hissediyorsa onu hissedin” derken haklı ama bu cümlenin muhatabı olanların sorunu başkadır. O kadar başka ki, rehinelerin başına kötü birşey gelmiş olsa bazılarının daha çok memnun olacaklarını söylemek mübalağa olmayacaktır. Kurtarılmaları olmaması gereken şeydi, ne yazık ki oldu! Bırakın sordukları manasız soruları, yaşadıkları hayalkırıklığı bile operasyonun başarısını ve kalitesini göstermeye yeter.
Geçmiş dönemin muhalefet anlayışı, hükümet zarar görsün de ülke ne olursa olsun şeklinde gözetlenebilir. Şimdi de bu anlayışı taşımaya devam edenler var. Eski Türkiye’nin bu en ağır hastalığından kurtulamamış olanlar hala sağlıklı insan gibi davranabiliyor.
Sizin yargıda emniyette kadronuz yok ki!
Paralelleri bir yana bırakalım. Onlar, bir daha hiç ulaşamayacakları bir dünyanın hayaliyle kontrollerini tamamen kaybettiler. Ama, gündemlerinde devlet içinde paralel bir yapı kurmak düşüncesi olmayan, yargıda, emniyette, iletişim sektöründe özellikle kadrolaşma hesabı bulunmayan sıradan muhaliflerin artık Yeni Türkiye’yle birlikte yaşamaya alışmaları iyi olacaktır. Hayat boyu mutsuz ve gergin; her zaman ir mucize olur da hükümet gider beklentisiyle günler geçmeyeceğine göre normalleşmeye dahil olmak lazımdır.
Mesela CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başbakan’ı arayarak tebrik etmesi bu açıdan sağlıklı ve makul bir davranış olmuştur. Bir demokrasiye yaraşan böylesine özel zamanlarda duyguları paylaşabilmektir.
Soru malum: Rehineler kurtuldu Türkiye artık IŞİD’e karşı ne yapacak?
Türkiye zaten, herkesin yaptığından fazlasını yapıyor. Rehine öncesinde de yapıyordu. İnsani yardım konusunda zaten rakipsiz. Sadece hafta sonu IŞİD zulmünden kaçarak sınır geçenler 100 bini geçti. Türkiye Ezidilere de Türkmenlere de Kürtlere de Araplara da ayırım gözetmeksizin kucak açıyor. Yani, IŞİD’e karşı planın en önemli ayağı neredeyse Ankara’nın üzerinde.
İkincisi... Türkiye yine, IŞİD’e katılmak için sınırdan geçen Avrupalılara kapıları tamamen kapattı. Avrupa ülkelerinden gelen bütün istihbarat değerlendiriliyor ve her türlü işbirliği yapılıyor.
Liste yapılsın Türkiye’nin müttefikler içinde en çok katkı sağlayan ülke olduğu görülür.