Ýçeride de dýþarýda da azýmsanmayacak sayýda insan Türkiye’nin son bir kaç yýldýr izlediði dýþ politikayý baþarýsýz buluyor. “Sýfýr sorun derken sýfýr komþunuz kaldý” diyenler de var, Suriye ile baðlarýn kopartýlmasýný eleþtirenler de, Kuzey Irak’la iliþkilerin çok geliþtiðinden þikayetçi olanlar da.
Ama hiçbiri eleþtirdiði siyaseti neye göre baþarýsýz bulduðunu, baþarýlý siyasetin ne olduðunu söylemiyor. Çünkü ellerinde baþarýyý ölçebilecekleri bir terazi yok. Suriye ile iliþkilerin kesilmesinden rahatsýz olanlar, yerine ne yapýlmasý gerektiðini belirtmiyor, belirtemiyor.
***
Bana kalýrsa bunun temel nedeni Türkiye’ye bakanlarýn, özellikle de dýþarýdan bakanlarýn Türkiye’yi bir sorun olarak görmeleri, bölgeyi ve siyaseti Türkiye üstünden okumaya çalýþmalarý. Yüzyýllardýr Batý düþününde öylesi bir paradigma oluþmuþ ki Türkiye kendisini ilgilendiren sorunlarda çözüm ortaðý olarak görülemiyor.
Irak daðýlacak dediðinizde “Kürt sorunu var, o zaman bu Türkiye’yi rahatsýz eder, Irak’ýn geleceðini Türkiye üstünden okumamýz gerekir” diye düþünüyorlar. Ankara’nýn daðýlmayý veto edeceðini, Kürt devletinin kuruluþunu güç kullanarak önleyeceðini varsayýyorlar. Her ne hikmetse akýllarýna Ýran’ýn etkisinin artacaðý gelmiyor.
Türkiye Kürtlerle olan sorunlarýný çözmeye baþladýðýnda da paçalarý tutuþuyor, “Türkiye de çok ileri gitti, Irak’ýn geleceðini tehlikeye atýyor” diye yakýnýyorlar. Ancak o zaman Ýran akýllarýna geliyor, Türkiye’nin zannettikleri gibi statik bir güç olmadýðýný dinamik bir devimin içinde olduðunu, sürekli deðiþtiðini ve týpký kendileri gibi deðiþen koþullara uyum saðladýðýný anlýyorlar.
Ama Irak bitiyor, Suriye baþlýyor. En saygýn düþünce kuruluþlarýnda çalýþanlar bile Suriye Kürtleri ile Türkiye arasýnda bir hesaplaþma bekliyor. Türkiye’nin PKK ile barýþýlabileceði, bu barýþmanýn hiç beklenmedik, öngörülmedik bölgesel sonuçlarýnýn ortaya çýkabileceði nedense düþünülemiyor. Gündelik haber üstünden stratejik vizyon üretilmeye çalýþýlýyor.
Üstelik de bunlarýn hepsi bir tek Türkiye’ye bakýlarak, bölge siyaseti Türkiye üstünden okunarak yapýlýyor. Bazen katýldýðým toplantýlarda konuþulanlarý dinlerken dünyadaki bütün sorunlarý Türklerin çýkartmýþ olduðunu düþündükleri vehmine kapýlýyorum. Irak’tan bahsederken Maliki’nin unutulduðunu, Davos denirken 2008 Gazze müdahalesi sanki olmamýþ gibi davranýldýðýný görüyorum.
Diyeceksiniz ki Türkiye hiç mi hata yapmýyor? Tabii ki yapýyor. Düþünülmeden aðýzdan çýkan bir söz uzun tartýþmalara ve özür mahiyeti taþýyan açýklamalara neden oluyor. Ýç siyasetteki dalgalanmalar, ifade özgürlüðünün önündeki engeller, siyasilerin basýndan yakýnmalarý ve basýn patronlarýnýn siyasilere direnme konusundaki isteksizlikleri sorunlu Türkiye imajýnýn pekiþmesine yol açýyor.
Milliyet gazetesinin Ýmralý notlarýný yayýnladýktan sonra yaþadýklarý emin olun bu algýya çok katkýda bulunacak. Ancak Türkiye’nin içinde sorunlu olmasý dýþ politikasýnýn da sorunlu olacaðý, ikili iliþkilerindeki tüm problemlerin kaynaðýnýn kendisi olduðu anlamýna gelmiyor. Uzun erimli politikalarýn baþarýsýz olduðu ya da olacaðý anlamýna ise hiç gelmiyor.
***
Baas unutularak Kürt sorunu üstünden Suriye’yi anlamlandýrmak, patlayan bombalarý görmezden gelip Türkiye ile Kürdistan arasýndaki iliþkiden hareketle Irak’a bakmak yanlýþ. “Libya’da, Tunus’ta, Mýsýr’da madem o kadar etkiniz var istikrarý neden saðlayamýyorsunuz” diye sormak da saçma. Bir ülkenin dýþ politikasý analizcisinin beklediði mucizenin gerçekleþip gerçekleþmediðine göre deðerlendirilemez.
Baþarý kimi zaman bir krizden savaþmadan çýkmak, kimi zaman ekonomik fayda elde etmek, kimi zaman da bölge insanlarýnýn aklýnda yer etmektir. Dýþ politikada baþarýnýn ölçüsü muhataplarýnýzýn mümkünse aklýný, o olmuyorsa davranýþlarýný kontrol altýna almaktýr. Ne yazýk ki akýllarýn kontrolü de, davranýþlarýn kontrolü de ölçülmesi zor olan þeylerdir. Bu yüzden de bu tip deðerlendirmeler önyargýlarla yapýlmakta, analizlerde gerçeklerden çok algýlar rol oynamaktadýr...