Yazýlarýný ilgi, kazanç ve sýk sýk tebessümle okuduðum Sevan Niþanyan benim geçen yazýmda kendisine “Atatürkçü ve siyâseten Türk” dediðimden biraz yakýnmýþ.
“Atatürkçü” isnâdýnda bulunduðum tamâmen hilâf-ý hakýykatdir ama “siyâseten Türk” dediðim doðrudur; yâni hem benim öyle dediðim doðrudur hem de içerik olarak doðrudur.
Öyle ya, kavmen Ermeni fakat Türkiye Cumhûriyeti vatandaþý olan biri “siyâseten” Türk sayýlmaz mý? Meselâ ben, aþaðý yukarý ikinci vataným hâline gelen Almanya’da vatandaþlýk için baþvurup kabûl edilsem, ki edilmemekliðim için hiçbir sebeb mevcud deðil, o vakit “kavmen” Türk fakat “siyâseten” Alman olmaz mýyým? Alman Devleti tarafýndan verilecek olan pasaportumun “milliyet” hânesinde gâyet tabii ki “Alman” yazýlý olmaz mý?
Aziz meslekdaþým Niþanyan için söylediðim de iþte bunun ayný.
Hazýr laf siyâsetden ve yurddaþlýkdan açýlmýþken:
Bize son zamanlarda siyâsî ilticâ hakký talebiyle gelen bâzý Sûriyelilerin geri çevrilmesi lehinde yazan bâzý yurddaþlarým bulunduðunu hayret, ibret ve dehþetle görüyorum!
Böyle bir rezilliði tavsiye edebilecek týynetde yurddaþlarým bulunduðu içinse kaderime lânet ediyorum!
Bu Baylar ve Bayanlara iki çift lakýrdým var:
Türkiye, en zayýf olduðu zamanlarda dahî kendisinden politik sýðýnma hakký taleb eden yabancýlara red cevâbý vermemiþ, hattâ bunun uðruna Habsburg ve Romanof Ýmparatorluklarý gibi güçlü ve amansýz devletlerle savaþý göze almakdan zerrece çekinmemiþ olan þerefli bir devletdir ve bizzat parlak bir imparatorluk geleneðine sâhib olduðu için bununla öðünmeyi bile zâid addeder, çünki “tabii” olan bir þey yâhut durumla övünülmez!
Þimdi bu þerefli özelliði hiçe saymamýzý tavsiye edenlerden bu görüþlerini bir kere daha gözden geçirmelerini ricâ ediyorum!
Benim ve daha pek çok Türkün bu devletle olan dâvâlarý ise bizim “iç” meselemizdir. Biz onlarý “âile arasýnda” hallederiz. Zâten tedrîcen ediyoruz da!
Son olarak Sevan Niþanyan vesîlesiyle bahis konusu etdiðim Atatürkçülük konusunda da bir açýklama yapmadan edemeyeceðim:
Ben Niþanyan’a Atatürkçülük isnâdýnda bulunmadýðýmý belirtirken burada sözünü etdiðim ve Niþanyan’ý da muhtemelen rahatsýz eden husus, “Atatürkçülük” kavramýnýn son yýllarda uðradýðý deforme þekildir. O yüzden de Atatürkçülük “muz” gibi ne niyetine yenirse o tadý veren bir “çok amaçlý silah” hâline gelmiþdir.
Oysa mesele nisbeten basitdir:
Eðer belgelere ve tabii en baþda Atatürk’ün bizzat söylediklerine bakarak karar verecek olursanýz görürsünüz ki Atatürkçülük esas îtibâriyle iki ana unsurdan meydana gelir ve bunlar da
Bir - Hâkimiyet-i Milliye
Ve
Ýki - Ýstiklâl-i tâm unsurlarýdýr!
Bunun dýþýnda Atatürkçülüðü tanýmlamak üzere meseleye dâhil edilen meselâ “halkçýlýk” yâhut “devletçilik” gibi konular ya benim iþâret etdiðim iki ana unsurun “zýmnýnda mündemiç”dir, yâni içinde barýnýrlar ya da iþin özünü deðiþtirmeyecek yan yâhut muvakkat kavramlardýr.
Eðer böyle ele alýrsanýz meselâ ben “Atatürkçü” olarak nitelendirilmekden yüksünmem. Muhtemelen Sevan Niþanyan da ama bunu problem hâline getirmek bence lüzumsuz.
Zâten “Ýstiklâl-i tâm” ilkesini kendi üzerinde uygulayan devlet var mý orasý da meçhûl.
Baþkalarý bir yana, Türkiye sâdece NATO üyeliði ve AB üye adaylýðý dolayýsýyla “tambaðýmsýzlýk” ilkesinden ferâgat etmiþdir.
Yanlýþ anlaþýlmasýn! Ýyi etmiþdir, kötü etmiþdir münâkaþasýný bu yazýnýn dýþýnda tutuyor ve yalnýzca durum tesbîti yapýyorum.
Hâl böyle olunca da Türkiye Cumhûriyeti hâlâ “Kemalist” bir devlet midir suali de biraz yersiz kaçýyor.
Bizim önemli hatâlarýmýzdan biri gâlibâ hayâtý olduðu gibi deðil de hayallerimizdekini gerçek sanarak yaþamak.
Þâir milletiz vesselâm!