Bir seçim yazýsý

Deðerli meslekdaþým Cem Küçük “Yeni Þafak”daki sütûnunda dün “(./.) Ekmeleddin Bey ‘Paris’de Bir Amerikalý’ filminin ana karakteri gibi ‘Türkiye’de Bir Yabancý’ durumunda. Konularý bilmiyor. Meseleleri anlamýyor.” vs. yazmýþ. 

Belki ama Gene Kelly (asýl adý Eugen Curran, 1912-1996) hiç deðilse hârikulâde dansediyordu. “Paris’de Bir Amerikalý” (An American in Paris, Yön.: Vincente Minelli, 1951) filmi ise altý Oscar almýþdý; neyse...

Öte yandan Cem Küçük tamâmen haksýz da sayýlmaz.

Bu bana “Aslan Asker Schwejk” (Jaroslav Haþek, 1883-1923) romanýndaki nefis bir sahneyi hatýrlatdý:

Schwejk ictimâdadýr. Teðmenleri fevkalâde tehlikeli bir görev için gönüllü aradýðýný söyler. Fakat görev öylesine tehlikelidir ki gidip de dönmemek ihtimâli yüzde yüze yakýndýr.

Bölük derin bir sükût içindedir. Nihâyet Aslan Asker Schwejk bir adým öne çýkar.

Teðmen onu öven bir konuþma yapdýkdan sonra, derhâl vasiyetnâmesini yazýp silah kuþanmasýný ve yanýna gelmesini emrederek odasýna çekilir.

O gidince Schwejk arkasýna döner ve sorar:

“Hangi orospu çocuðu ittirdi beni sýrtýmdan?”

Bu tabii bir hikâye. Bu hikâyede geçen figürler tamâmen hayâl mahsûlüdür; yaþayan yâhut vaktiyle yaþamýþ bulunan þahýslarla en ufak bir alâkalarý yokdur.

Ama ben, bundan tamâmen baðýmsýz olarak, pek merâk ediyorum; acabâ Bay Ekmeleddin’i kim arkasýndan ittirdi?

Bu vesîleyle Sayýn Bay Ekmeleddin’den öðrenmek istediðim ufak bir husus var; ondan sonra kendisini daha fazla tâcîz etmeyeceðim:

Konuþmasýnda “Vatan bir tarladýr.” dedi.

Affýna maðrûren öðrenmek isterdim; acabâ bellemeye filan mý niyet ediyor?

Son bir husûsa daha deðinerek artýk bu sonucu peþînen belli maç muhabbetine son vereyim istiyorum:

Ýki üç gündür bâzý meslekdaþlar bir “Erdoðan’a Avrupa’da artýk güven duyulmuyor.” muhabbetine baþladýlar.

Bunu söylediklerine göre elbet bir bildikleri vardýr.

O zaman o bildiklerini bi’ zahmet bizlerle de paylaþsalar ki âbâd olsak!

Ben bu iddia sâhiblerinden, kendi hesâbýma en az birinin, yabancý dil filan bilmediðini biliyorum. O halde bu “enformasyon”u (dezenformasyon mu deseydik?) kimden veyâ hangi kaynakdan aldýklarýný açýklayabilirler mi?

Yok açýklayamaz iseler o vakit de ne halt etmeye yalan söylediklerini, yine bi’ zahmet, îzâh etmek lûtfunda bulunurlar mý?

Ýnsanda biraz utanma olur yâhû!

Bugünki yazýmý, geçen sene Meram Baðlarý’na çekilip kapanarak yedi haftada tamamladýðým þu nâçizâne mýsrâlarla hitâma erdirmek istiyorum:

“Vatan bizim canýmýz;

Fedâ olsun kanýmýz;

Çünkü neden derseniz

O bizim vatanýmýz.

Aramýzda bulunmaz;

Yan gelip yatanýmýz.

Hiç belli olmasa da

Adýmýz ve sanýmýz

Ufak çapda hepimiz

Yiðidiz, kahramanýz.

Dostlarýmýza melek

Düþmanlara Þeytanýz.”

Bu tür boy ölçüþmelerde kullanýlan meþhur bir kliþe vardýr:

“Daha iyi olan kazansýn!”

Vallâhi, ben kimin daha iyi olduðu meselesiyle ilgilenmeksizin de kimin kazanacaðýný biliyorum.

Çok merâk eden varsa bana yazsýn; hemen bildireyim.