Dizi yazýmýn nihayet dördüncüsüne; sonuna geldim. Bazý okuyucular bu dizinin gereksiz yere uzamýþ olduðunu düþünebilirler; ancak CHP’nin bugün içinde debelendiði siyasal felsefe, ideoloji, örgüt ve kadro tartýþmalarýnýn hiç de yeni bir þey olmadýðýný anlamak için bu kadar uzun süren bir dizi kaçýnýlmazdý.
CHP’nin sekizinci kurultayýna sunulan reform paketinin son önerilerine sýra geldi. Elbette seçimi kaybetmiþ olanlarýn, ideolojinin yaný sýra, partinin yeniden yapýlandýrýlmasýyla da ilgilenmemesi beklenemezdi. Reformcular, özellikle bu konuya önem vermiþti denilebilir.
Partinin yönetimi sorunu
Parti tüzüðü, tek parti döneminin bütün özelliklerini yansýtmaya devam ediyordu. Bu bakýmdan da “partinin yüksek sevk ve idaresine geniþ bir otorite saðlamak hedefi gözetilmiþti.” Bununla birlikte, yeni dönemin icabý olarak, bundan vazgeçilmiþti. Fakat bu da yarým kalmýþtý: “Burada dikkati çeken husus, tüzüðün otoriter hüviyeti bertaraf edilmek istenirken, bazý disiplin mesnetlerinin ve müeyyidelerinin de ortadan kaldýrýlmýþ olmasý”ydý. Hali hazýrda partinin “tek elden idaresi”ni engellemek amacýyla konulmuþ olan hükümler de, “onun disipline ait temellerini de az çok zaafa uðratmýþtý.” Bu cümleden kasýt, partinin ifratla tefrit arasýnda gidip geldiði gibi görünüyordu.
Ancak reformcularýn da anlaþýlan kafasý -pek çok baþka konuda olduðu gibi- bu konuda da karmakarýþýktý. Çünkü çözüm yolu olarak gösterdikleri istikâmet de pek sarih sayýlamazdý: “Parti demek, siyasî disiplin müessesesi demekti.” “Ancak parti disiplini bir otoritenin baskýsýna boyun eðmek” de demek deðildi. “Hür insanlarýn gönüllü olarak prensiplere sadýk kalma ve onun icaplarýna uyma kararýndan doðan” onay demekti. Bunun içindir ki, partide tam bir disiplin kurulmalýydý. Sonuçta, reformcular, “otorite zihniyeti” yerine “disiplin zihniyeti” talep ediyorlardý! Keþke aradaki farký da bize açýklama fýrsatýný bulabilselerdi. Ama bu ‘küçük ayrýntý’ nedense atlanmýþtý açýklanmamýþtý. Belki de, bir zamanlar, sadece birkaç sene önce, “matbuat disiplini”nden anlaþýlan þeydi bu. Ya da “disiplinli hürriyet” denildiðinde ne anlaþýlmak lâzýmsa, yine o anlatýlmak isteniyordu. Bilemedim yani!
Tüzük uygulanmadý ki
Ýlginç olan bir baþka talep de, tüzüðün “þaþmadan” uygulanmasýnýn istenmesiydi. Demek tüzük zaman zaman uygulanmamýþtý. Neden diye soracak olursanýz eðer; bunun da yanýtý hazýrdý: “Tatbikatta hükümlerin tefsirleri, tevilleri [yorumlarý; söze baþka bir mânâ vermeleri] yoluyla salâhiyetlerin [yetkilerin] geniþletilmesi veya mesuliyetlerin [sorumluluklarýn] hafifletilmesi yollarý”na sapýlmýþtý; þimdi artýk bu yollarýn tamamen kapatýlmasý isteniyordu. Çünkü, parti “önümüzdeki zamanlarda þahýslarýn arzu ve iradelerine göre deðil, programa ve tüzüðe göre iþletilecekti.” Daha doðrusu; bu yönde bir talep vardý. Bu cümlenin tek baþýna kendisi bile, CHP’nin eskiden -ya da o zamana kadar- zaman zaman tüzük hükümlerinin dýþýnda, “þahýslarýn arzu ve iradeleri”ne göre yönetildiðinin açýk bir itirafýydý.
Teþkilât da gözden geçirilmeli
Elbette, partinin ana gövdesine sýra gelmiþti. Parti örgütü, maalesef zamanýn þartlarýn gerektirdiði” etkinlik, çabukluk ve düzgünlükte iþlemiyordu. Baþarýsýzlýk açýktý. Partinin üst düzeydeki yönetim organlarý arasýnda yetki karmaþasýnýn önüne geçilememiþti. Artýk parti genel baþkan vekilliði kaldýrýlmalýydý. Aktif bir genel baþkanla genel sekreter yeterliydi. Parti müfettiþlikleri de lüzumsuzdu ve kaldýrýlmalýydý. Asýl gerekli olan ise, gerçek bir parti örgütünün vücuda getirilmesiydi.
Partinin bucak teþkilâtý gereksizdi; kaldýrýlmalýydý. Asýl olan ocak örgütlenmesiydi. Halkla sýký temas, ancak bu þekilde mümkün olabilirdi. Aktif ocaklar kurulmalýydý. Kongreler çok kez cansýz ve ruhsuz kalmýþtý. Bu durum da deðiþtirilmeliydi.
CHP’nin adý henüz ‘kurultaylar partisi’ne çýkmadan yýllar önce; reformcular, taþra teþkilâtý ile yakýn baðýn kurulmasýnýn ancak gerektiðinde -kurultay toplanmasýna gerek görülmediðinde- toplanacak ‘küçük kurultay’ fikrini ilk kez ortaya atmýþlardý. Geçmiþte de, bugünler de zaman zaman telâffuz edilen bu ‘küçük kurultay’ fikri, partinin adeta taþra örgütünün danýþma niteliði taþýyan faaliyeti, sanýrým ilk kez bu sýrada dile getirilmiþ oluyordu.
Reformculara soracak olursanýz, partinin üye sayýsý gerçeði yansýtmaktan uzaktý. Çünkü, üyelerin büyük bir kýsmý, kim olursa olsun, bir zamanlar -tek parti döneminde- partiye rastgele alýnmýþ kiþilerden oluþuyordu. Onlarýn gerçekten de CHP’li olup olmadýðý belli bile deðildi. Bu, aslýnda “hayali” bir kadroydu. Hele parti muhalefete geçince çoðu ne olmuþtu, bilinmiyordu. O halde ilk yapýlmasý gereken, ciddî bir üye temizliði olmalýydý. Gerçek rakam bulunmalýydý. Üyeler gerçekten de partinin kadrosunu oluþturan nitelikte olmalýydý. Çýkarcýlar hele, artýk partide býrakýlmamalýydý.
Gençler yok, yok, yok
CHP’nin ana davalarýndan biri de, kadro sorununda “genç elemanlar”ýn kazanýlmasýydý. Maalesef “parti saflarýna katýlanlar arasýnda gençler” sevindirecek ölçüde deðildi. Ne nicelik, ne de nitelik açýsýndan bu böyleydi. Oysa parti gençlerin katýlýmý ve katkýsý olmadan yaþayamazdý. Hele örgüt kadrolarý “her zaman en dinç, en dinamik ve en ehliyetli unsurlarla” doldurulmamýþtý. Ýtiraf etmek gerekiyordu ki, aslýnda “bu kadrolarda yorulmuþ, enerjisi tükenmiþ unsurlarýn yer almalarý” da doðru deðildi. Partiye bir zamanlar hizmet edenlerin emekli olmalarý zamaný gelmiþti ve bundan kaçýnmak doðru deðildi: “Bu gibi muhterem partililerin eski hizmetleri; takatten düþtükleri zamanlarda da gayret, dikkat ve enerji isteyen mevkileri muhafaza etmelerine hak kazandýrmamalý”ydý. Ýþte bu noktada parti kadrolarýnýn “taze enerji sahibi, ehliyetli, çalýþkan ve bilgili” partililerle doldurulmasý lâzýmdý.
Dikkat edilmesi lâzým gelen bir önemli husus da, “þahsî emeller” güdenlere yer verilmemesi gerektiðiydi. Bu türden kiþiler, geniþ halk kitlesi karþýsýnda partiyi “sevimsiz bir hâle” sokuyordu. O halde yeni kadrolar oluþturulurken ne gibi kriterler aranmalýydý? Bu sorunun yanýtý açýk olarak verilmiþti iþte: “Ýntisaplar, dostluklar, þahsî sempatiler de ölçü” alýnmamalýydý. Bu hususta kriteryum, “çalýþma þevki, mücadele azmi, ehliyet ve bilgi” olmalýydý. Bu olmadýðý takdirde, yani “idare kadrolarýmýz gerçekten çalýþkan, azimli, imanlý kimselerin eline geçmedikçe, parti teþkilâtýnýn dinamik çalýþmasý ve tam verimli olmasý imkânlarý kolay kolay bulunamayacaktý.”
CHP araþtýrma bürosu
CHP’de reformcular, partinin davalarýnýn ve meselelerinin þahýslara býrakýlmasýna karþýydýlar. Aksine, gerektiðinde uzmanlara müracaat edilmeli ve hatta “tetkik cihazý” kurulmalýydý. Belki de CHP’nin meþhur “araþtýrma bürosu”nun kurulmasýna gidecek sürecin ilk halkasý böyle oluþturulmuþtu.
Vazgeçilemezler nelerdi?
Reformculara göre; Halkevleri’nden kesinlikle vazgeçilemezdi. Bu kuruluþ yine CHP’nin elinde kalmalýydý. CHP, Halkevleri’ni “sýmsýký” elinde tutmaya devam etmeliydi. Parti “kültür politikasý”ný bu suretle yürütmeliydi. Fakat Halkevleri’nin çalýþmalarý yeniden düzenlenmeliydi. Çünkü, bu hareket yeterince baþarýlý olamamýþtý. Ya partinin meslekî kuruluþlarla temasý nasýl olmalýydý? Seçim kazanabilmek için onlarla yakýn olmak lâzýmdý.
Partinin fikriyatý, “bir sistem içine sokulamadýðý için”, daðýnýk ve flu kalmýþtý. Partinin görüþleri ve anlayýþý “toplu ve sistemli” deðildi. Sonuçta, “inkýlâp davasý”nýn, aradan geçen bunca yýldan sonra, hâlâ “sistemli bir fikriyatýna ihtiyaç” vardý. Bu cümlelerin ardý ardýna gelmesi, aslýnda CHP’nin kuruluþundan beri bir fikriyat geliþtiremediðini ve ne geliþtirmiþse de, onu da sistematize edemediðini gösteriyordu. Herkes kendine göre bir þeyler söylemiþ ya da yazmýþtý. Parti ise, bütün bu geliþmeleri sadece seyretmiþti.
Parti, plansýz bir propaganda çabasý içinde kalmýþtý. Basýnla iliþkiler sorunluydu; o kadar ki, parti kendi gazetelerini bile iyi idare edememiþti. Propaganda “cansýz ve heyecansýz” olmuþtu.