Bir Süryani anaokulu, MEB ve þartlamalar

Ýstanbul’da çok uzun seneler sonra, galiba 86 sene sonra, Süryani çocuklara yönelik bir anaokulu açýlýyormuþ.

Ýstanbul dememe bakmayýn, durum Türkiye’nin geneli için ve özellikle de Süryanilerin yaþadýðý bölgeler için de ayný.

Ýstanbul’daki Süryani anaokulu faaliyete geçmek için Milli Eðitim Bakanlýðý’ndan onay bekliyormuþ.

“Ne onayý?” derseniz, müfredat onayý bekleniyormuþ.

Türkiye’de 1928 senesine kadar Süryaniler için okullar varmýþ.

Malum, Lozan antlaþmasý hükümlerine göre azýnlýk okullarý kendi anadillerinde ülkemizde faaliyet gösterebiliyorlar.

Lozan’a göre de söz konusu azýnlýklar Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler olarak tanýmlandýðý için Süryani okullarý 1928 senesinde kapatýlmýþlar.

Ýstanbul’da açýlan ve faaliyete baþlamak için MEB’den müfredat onayý bekleyen Süryani çocuklara yönelik anaokulu da 86 sene sonra bir ilk olacak herhalde, çok olumlu bir geliþme.

Süryanilere Lozan’da neden Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler gibi azýnlýk statüsü verilmediðini hiç anlamamýþýmdýr.

Teknik, hukuki bir nedeni var da ben bilmiyor isem, bu konuyu bilen bir okuyucumuzun bana konuya yönelik bir bilgilendirme elektronik posta atmasýný isterim doðrusu.

Ancak, muhtemelen, Süryanilere azýnlýk statüsünün verilmemesinin altýnda iki temel neden yatýyor. 

Bölgede, yani Süryanilerin yoðun olarak yaþadýðý Mardin, Midyat, Nusaybin üçgeninde ve bu üçgenin yakýnlarýnda yoðun bir Kürt nüfusu da var ve azýnlýk statüsü çerçevesinde Süryanilere tanýnacak anadilde eðitim hakkýnýn Kürtlere “kötü örnek” olabileceði düþünülmüþ olabilir.

Ýkinci neden de, belki, bölgeye özel, baþka ajeopolitik kaygýlar (?).

Neyse, 86 sene sonra Ýstanbul’da açýlan Süryani anaokulu, umarým Mardin, Midyat, Nusaybin üçgeninde de gündeme gelir, temel eðitim ve liselere de yaygýnlaþýr ve Ýsveç’e yerleþmek zorunda kalan Süryani vatandaþlarýmýz da ülkelerine, bölgelerine geni dönerler.

Mardin’de doðup büyüyüp Ýsveç’e yerleþmek nasýl bir þeydir, anlamakta zorlanabilirim.

Aslýnda esas konum bugün Ýstanbul’da açýlan Süryani anaokulu için MEB’den beklenen müfredat onayý.

Bir anaokulu için MEB’in müfredat onayý vermesi ne demektir?

Daha da önemlisi, bir anaokulu için müfredat tanýmlamasý ne demektir?

Bu iþ (!) anaokulunu iþletecek eðitimcilerin takdirine neden býrakýl(a)maz?

Bir anaokulunda ya da baþka bir mektepte hukuka, anayasaya, yasalara aykýrý bir uygulama olur ise bu ihlal adli bir sürece konu olur, MEB’in her aþamada ideolojik/pedagojik (!) denetiminin anlamý nedir?

Çocuðumu, seneler önce, dört yaþýnda iken Kadýköy’de þýk, iyi yönetilen bir anaokuluna vermiþ idim, daha ilk gün, çocuk anaokulundan döndüðünde, eline, daha doðrusu omuzuna bir küçük sopa aldý ve koridorda “Türk askeri aslan yürekli, düþman askeri tavþan yürekli” sözleriyle bir marþ söylemeye ve uygun adým yürümeye baþladý.

Ben çocuðumu o yuvaya yaþýtlarýyla oynasýn, çocuk þarkýlarý, türküler, þarkýlar öðrensin, sosyalleþsin diye göndermiþ idim, daha ilk gün karþýmýza buram buram militarizm, yabancý düþmanlýðý kokan bir manzara çýktý.

Dört yaþýnda bir çocuða böyle saçmalýklar öðretmenin, daha doðrusu böyle þartlamanýn anlamý ne olabilirdi ki?

Sabah ilk iþim yuvaya gitmek ve iþini çok iyi yapan iþletmeci hanýmefendiye bu “Türk askeri aslan yürekli, düþman askeri tavþan yürekli” meselesini sormak oldu ve o gün bu durumun MEB’in anaokullarýna dayattýðý müfredatýn zorunlu bir unsuru olduðunu öðrenmiþ oldum.

Ve o gün Türkiye’yi, ortalama insanýmýzý daha iyi anladým, bu kadar cehaletin ancak bu eðitimle olabileceðini bir kez daha gördüm.  

Seneler geçiyor, devirler, hükümetler deðiþiyor ama özellikle eðitimde deðiþmeyen, deðiþeceðe de benzemeyen þeyler var.

Ýþimiz gerçekten hiç kolay deðil.