‘Bir topluluğa olan kininiz, sizi adâletsizliğe sevk etmesin!' (Mâide Sûresi, 8. âyet meâli)

*Pazar günleri yaptığımız bir diğer 'Okuyucularla Hasbihal'e daha, okuyucularımızı, sağlık ve âfiyet dileklerimizle selâmlayarak başlayalım:

Emin Savaş, Fransa'dan İlhamî Baysal, Hollanda'dan Trabzonlu Selim Tatar, Mersin'den Ayşe Yıldız, Bursa'dan Kemâl Siyavuşoğlu ve bu arada tam isimlerini yazmadan, hattâ geçmişte kalan birtakım meşhur isimlerin adıyla yazdıkları için isimlerini yazmayacağım okuyucuların yazdıklarında genel olarak, İran'daki son gelişmeler üzerine yazdığım iki makale etrafında değerlendirmeler yapılıyordu ve hattâ, bazı suçlamalar..

Önce, şu hususu belirteyim ki, ileri sürülenlerin çoğu ekranlarda söylenen yanlış bilgilerden hareketle kaleme alınmıştı.. Meselâ, efendim, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisî, eğer ölmeseymiş / ya da/ öldürülmeseymiş, İnkılab Rehberi diye bilinen Seyyid Ali Khameneî'nin yerine geçecekmiş imiş gelecek sene..

Dışişleri Bakanı Emir Huseyn Abdullahiyan da Cumhurbaşkanı olacakmış imiş..

Ama, bu kazâ yüzünden, bu muhtemel gelişmelerin yolu kesilmiş imiş..

Halbuki, 'İbrahîm Reisî', 'rehber seçilmek için, gerekli olan faqihlik' (yani, İslam fıqhını, derin bir şekilde bilmesi gereken 'faqih ulemâ' seviyesinde değildi, henüz.. Yani, üniversitede bir konuda 'doktora' yapan kişinin, hemen profesör sayılamayacağı gibi..

Ve, 'Velâyet-i Faqih' kavramı, taa İmam Cafer-i Sâdıq zamanında tedvin edilmiş olan ve bir Müslüman toplumunun, bir faqih'in velayeti, yöneticiliği ve sorumluluğu altında idare edileceği ' görüş ve kuralına dayanmaktadır.

Veliyyî Faqih de, her vilâyetin nüfusuna göre belirlenmiş sayıda kontenjandan seçilmek için, adaylık şartlarını taşıyanlar arasından ve halk tarafından seçilen 88 kişilik bir 'Faqihler (veya Ehl-i Hıbre/ Bilirkişi) Meclisi olan, (Meclis-i Hubregân)'ca seçilir. Bu Meclis, hem Veliyy'i faqih'i belirler; hem de, Rehber'in vefatı veya vazifesini, yerine getirmeyeceğine hükmedilen bir durumun olup olmadığını gözetler.

Ayrıca, halihazırdaki 'İnkılab Rehberi'nin, vazifesinin gelecek sene tamamlanacağı diye bir durum da yok..

Bu kadar dakik bilgiler bizim neyimize denilebilir?

Ama, görülüyor ki, bizdeki medya organları bu konuyu gelişi-güzel tartışmaya daha bir süre devam edecek gibi.. Topluma yansıtılan bilgilerin çoğu da, son derece temelsiz..

Hattâ, Rehber Khameneî'nin, kimi gösterirse, sadece onun Cumhurbaşkanı seçileceği iddiası da yanlış.. Onun istemediği kimseler de 2 kez seçilmiştir, geçmişte..

Birçok bilgiler, onu bilmeyen geniş kitlelerin zihnine boca edilince ortaya acayip bir laf salatası çıkıyor.

Hattâ, İmam Khomeynî'nin 'Fransa'da eğitilip İran'a gönderildiği' şeklinde iddialar da böyle..

Halbuki, Rûhullah Khomeynî liderliğindeki bir halk ayaklanması 5 Haziran 1964 tarihinde gerçekleştiğinde, binlerce insan ölmüş ve o zaman Şah, Türkiye'de başbakan olan İsmet İnönü ile anlaşarak, Khomeynî'yi, Bursa'ya sürgün olarak göndermiş; Bursa'da 11 ay kaldıktan sonra da, onun, 1965'te, Irak'ta, Şiî medreseleriyle meşhur Necef'e gitmesi sağlanmış ve ; orada iken, 1977 ortasında yeni bir 'halk qıyâmı' gerçekleşince.. Şah rejimi de, bütün şehirlerde, 'Allah'u Ekber!' nidâlarıyla dev gösteriler yapanları binler- on binler halinde öldürürken, Şah'ın baskısı üzerine Irak lideri Saddam Huseyn, Rûhullah Khomeynî'yi 14 sene kadar kaldığı Irak'tan,1978 Ekimi'nde atıyor ve Kuveyt Havaalanı'na bırakıyordu..

Khomeynî orada birkaç gün bekledi ve halkı Müslüman olan ülkelerin liderlerine yazdığı mektupta kendisine sığınma hakkı verilip verilemeyeceğini sordu ama, kimseden cevap gelmeyince.. Fransa Devlet Başkanı Giscard d'Esteign'in bilgisi dahilinde Paris'e götürüldü.

Şah Pehlevî de Ocak-1979 başında, bütün ailesiyle İran'dan ikinci kez ayrılınca; İmam Khomeynî de dünyayı sarsan dev inkılab çalkantıları arasında Şubat-1979 başında, 79 yaşında İran'a döndü.. Yani, Khomeynî'nin Fransa'daki kalışı 14-15 sene değil, sadece 3,5 - 4 ay kadardır; ama, ekranlarda öyle bir anlatılıyor ki, o, Fransa'da eğitilip, İran'a öyle gönderilmişti âdeta..

Evet, mesele bundan ibarettir.

Bu arada, ekleyelim ki, Bolu'dan Mazhar Tunçbilek isimli okuyucu, son helikopter kazâsında vefat edenler arasında Tebriz Cuma İmamı'ndan söz edildiğini belirterek, 'Bildiğim kadar 4-5 milyonluk Tebriz'de tek bir Cuma İmamı mı var?' diyor.

Kısaca belirtelim, İran'daki sistemde, her şehirde, Cuma namazı, büyük meydanlarda veya üniversite bahçeleri gibi yerlerde kılınıyor..

Ve her şehrin Cuma İmamı, 'ülkenin en üst derece sorumlusu olan İnkılab Rehberi'nin o şehirlerdeki en üst temsilcisidir ve şehirlerin idaresi konusundaki toplantılar Cuma İmamı'nın daveti ve nezaretinde Vali veya kaymakamlar ve diğer üst derece yöneticilerle birlikte yapılır ve alınan kararlar ilgili makamlara Cuma İmamı'nın imzasıyla gönderilir. Yani, o Cuma İmamları, sadece Cuma namazı kıldıran değil, o şehrin her meselesinin en üst derece yetkili ve sorumlularıdır.

*

Tekrarlayayım ki, bu satırların hedefi, okuyuculara doğru bilgileri sunmaya çalışmaktır. Bu arada, bir Müslüman hassasiyetiyle yazanlara teşekkür eder; gelişigüzel yazanlara ise, Maide Sûresi'nin 8. âyetinde yer alan, 'Bir topluluğa olan kininiz, sizi adâletsizliğe sevk etmesin..' meâlindeki 'ilâhî ihtar'ı hatırlatırım.

*