Sibel Eraslan Hanýmefendi'nin Star'daki dünkü yazýsýný okumayanlar varsa, okumalarýný tavsiye ederim. Çünkü, son yüzyýlda bizim Müslüman toplumumuza, (burada inkýlab deðil) -inkilap veya devrim adýna zorla kabul ettirilen jakobenist / tepeden inmeci ve de en traji-komik sosyal travmalardan birisi olan 'þapka inkilabý'nýn yýldönümü dolayýsýyla Kastamonu'da tertip olunan görkemli resmî törenlere deðiniyordu, tabiatiyle eseflenerek..
'Traji-komik' çünkü, hem trajik/ yürekler parçalayýcý, ve hem de baþlara zorla bir þapka girdirmek için binlerce kelleyi uçurmak komikliði ve hattâ mantýksýzlýðý..
Ve bazý AK Parti m.vekilleri de katýlmýþ o 'kutlama' törenlerine!!.
Dün, Tayyib Bey'i, Bitlis'te konuþurken dinledim de, 'Eski Türkiye'ye aid, zora dayalý her ne varsa, onlarýn artýk yok edildiðini' ve (...) 'Vatanýmýza yönelik senaryolarýn yýrtýp atýlarak yola devam edildiðini' bildiriyordu. O sözleri dinlerken, Sibel Haným'ýn yazýsýnda çizdiði, geçmiþe aid tablo gözlerimin önüne geliverdi. Tayyib Bey'in o programdan haberi var mýydý, bilmiyorum..
*
Kastamonu'da, halka, 'Efendiler buna þapka denir.. 'Þapka giymek', adam olmak demektir..' diyerek yapýlan 'inkilap' denilen zecrî uygulamaya karþý çýktýklarý için 'dâr'a çekilenlerin sayýlarýnýn hâlâ bilinmediðini ve hiç deðilse, onlarýn en önde gelen sembol ismi olan Ýskilipli Âtýf Efendi'nin idâm olunmakla kalmayýp, mezarýnýn bile yok edildiðini hatýrlýyor muyuz?
*
Þevket Süreyya, Ankara Ýstiklâl Mahkemesi'nin zindanýnda iken, ayný koðuþta kaldýðý Ýskilipli Âtýf Efendi'yi ve son duruþmasýnda yapacaðý savunmasýný yapmaktan vazgeçiþini ve sonra da idâm edildiði haberini aldýðýný da anlatýr, hâtýrâtýnda..
Daha ilginç sahneler de aktarýr Þevket Süreyya.. Meselâ, Ankara Ýstiklâl Mahkemesi'ne giden bir gazetecinin baþýnda fötr þapka vardýr. Mahkeme reisi, 'Nedir o baþýndaki?' diye sorar. O kiþi de 'Ýnkilap oldu..' deyince, Reis, 'Ne inkýlabý.. Ýnkýlap bitti.. Baban da mý, giyerdi o þapkayý, çýkar onu baþýndan..' diye, tekmeleyerek merdivenlerden yuvarlar, onu..
Ama, birkaç ay sonra, 'inkýlap' yapýlýp, 'þapka giyme mecburiyeti' getirildiði halde, 'þapka giymeyen bir kiþi'nin ayný Ýstiklâl Mahkemesi'nde, 'Sen inkýlaplara karþý mý geliyorsun? diye tehditâmiz sözlerle azarlandýðýný anlatýr, Þ. Süreyya...
Evet, traji-komik lafý bile yetmiyor, bu tabloyu anlatmaya..
*
Dahasý, Çetin Altan da, Erzurum'da hâkim olan dedesinin, 'þapka kanunu'na muhalefet eden bir kiþiye idam cezasý verdiðini anlatýrdý. Bir de, 'þapka kanununa muhalefetten idâm edilen bir kadýn hikâyesi' vardýr..
*
Karadeniz kýyýlarýnda, bazý þehirlerin ahalisi 'Þapka giyme mecburiyeti'ne itiraz için toplanýnca, o þehrin liman açýklarýna getirilen Hamidiye Zýrhlýsý, þehir üzerine 1-2 top mermisi sýkar.. Halk, 'Atma, Hamidiye atma! Þapka da giyeceðuz, ne denirse de yapacaðuz..' diye teslim bayraðý açtýklarýný, çocukluk yýllarýmýzda dinlerdik.
*
Ama, daha ilginci ne mi?
Kastamonu'da þapka devrimi denilen o traji-komik devrim hecmesinden sonra, o inkýlap hareketinin uygulayýcýsý, Ankara'ya dönerken, Diyanet Ýþl. Baþkaný olan Rifat Börekçi'yi de üstü açýk arabasýna alýr ve Meclis'in önüne öyle gelir. Rifat Börekçi de arabadan, baþýnda þapkayla iner. Bu sahneyi, hayret ve hayranlýkla karþýlayan eski Bitlis Valisi ve yakýn arkadaþý olan Mazhar Mufid'e, 'Gündemin hangi maddesine geldik?' diye sorar, 'paþa'sý...
Diðer maddeler ne mi?
Anadolu'daki iþgale karþý, Müslüman halkýn mukavemetini, elbette ki 'Halife / Sultan'ýn 'Seryâver-i Þehriyarî'si sýfatýyla örgütleyen Osmanlý Paþasý, artýk yýllarca içinde 'millî bir sýr' olarak gizlediðini söylediði planlarýný Erzurum Kongresi günlerinde, akþamlarý, en çok itimat ettiði isimlerden ve o Kongre'nin kâtipliðini de yapan Osmanlý'nýn Bitlis Valisi Mazhar Müfid'e, 7-8 Aðustos sabaha 1919'da sabaha karþý 'gizli sýr' diye madde-madde yazdýrmýþtýr..
Sonralarý 'Kansu' soyadýný alan Mazhar Müfid'in, Türk Tarih Kurumu tarafýndan da teyit edilerek 2 cilt halinde yayýnlanan hâtýratýnda 'paþa'sýndan aktardýðý, ileriye aid planlarýna göre, özetle, 'Saltanatýn laðvedileceði, Hanedan'ýn gerektiði zaman icab eden þekilde halledileceði, kadýnlarda tesettürün kaldýrýlacaðý, halka þapka giydirileceði ve Lâtin alfabesine geçileceði' maddeleri vardýr. Bunlarý hayret ve hayranlýkla dinleyen Mazhar Müfid'e, paþasý, 'Bir gün, planlarýmý baþarýrsam, gündemin kaçýncý maddesine geldik?' diye soracaðýný söyler.
Evet, Müslüman halk, küffâr iþgaline karþý mücadele için bedel öderken, Halife-Sultan'ýn 'seryâver'i neler planlamaktadýr!!.
*
Bu netâmeli 'þapka inkilabý'nýn bir baþka yansýmasýna, 'Gevherþâd Mescidi Faciasý'na da deðinelim.
Ýran'da son Þah Muhammed Rýza Pehlevî'nin babasý Rýza Khan, Türkiye'ye gelir, 1934'lerde.. Büyük törenlerle karþýlanýr.. O karþýlama merasimlerinin komutaný olan General Fahreddin Altay'ýn, iki ülkenin liderinin huzurunda, Beylerbeyi Sarayý'nýn havuzunda kimlerin nasýl yüzdürüldüklerine dair hatýratýnda anlattýklarýný yazmaktan teeddüb ederim..
Rýza Khan, döndükten sonra o da bir 'Þapo devrimi' yapmak ister ve 'þapo beynelmilelî' (uluslararasý þapka) giydirilmesi mecburiyeti getirilir..
Meþhed þehrindeki Gevherþad Mescidi'nde bir akþam namazý sonrasýnda binlerce insan, 'þapo inkýlabýna 'Hayýr!' derler. Ve askerler gelir, halký tarar.. Mescidin içi kan gölü ve yüzlerce ölü..
Aradan 45 sene kadar geçtikten sonra, Ýran'da büyük kitlelerin qýyâmýyla bir inkýlap gerçekleþir ve Gevherþâd Katliâmý'nýn kumandaný olan emekli general 85 yaþýndadýr ve kendisine o yaþta dokunulmayacaðýný düþünür.
Ama, Ýnkýlap Mahkemesi'nde hesaba çekilir ve kendisine 'Kaç kiþi öldürülmüþtü Gevherþâd Mescidi'nde?' diye sorulunca 'Zannedersem 30-40 kadar..' der. Halbuki o katliâmda öldürülen Müslümanlarýn sayýsý 750 kadardýr.
Kurþuna dizilme cezasý verilir o Ýran paþasýna.. 'O kurþuna dizme eylemine, o katliâmda büyüklerini kaybedenlerden isteyenlerin de bizzat katýlabilecekleri' bildirilir ve o katil, yüzlerce kiþinin sýktýklarý mermilerle..
Bu da bir baþka 'þapka devrimi' hikâyesidir.
'Darýsý...' diye baþlayan temenni yapýlsa bile, kime, nasýl?
*