Bir ‘tuzluk partisi’ daha!

Siyaset mühendisliği işe yarasaydı, Faruk Gürler diye bir Cumhurbaşkanımız, Yalım Erez diye bir Başbakanımız olacaktı. 

Deniz Baykal’ın da mürüvvetini görecektik, Kemal Derviş’in de, Hüsamettin Özkan’ın da... Muhterem Aydın Doğan da oturduğu yerde derin bir nefes alacaktı

Faruk Gürler’i yeni kuşak bilmez.

Cumhurbaşkanı olabilmek için önce 9 Mart’çılarla, yani Madanoğlu cuntasıyla iş pişirdi... Rüzgâr tersine dönünce “arkadaşlarını” sattı, yeni 12 Mart’çılarla kırıştırdı... (“Siyasi ilişki”den söz ediyorum genç Atatürkçüler; hemen klavyeye davranmayın... Basbayağı “kırıştırdı...” Hadi gönlünüz olsun, bir de yumuşatarak söyleyelim: “Memduh Tağmaç ve ekibine kur yaptı...”)

Cumhurbaşkanı seçileceğine kesin gözüyle bakılıyordu.

Bu havayı uyandıranlardan biri de kendisiydi.

Davetiye bile bastırmıştı.

Hatta devir-teslim töreninde yapacağı konuşmayı bile hazırlamıştı.

Sonucu hatırlatmaya gerek var mı?

Muhsin Paşa Meclis’in üzerinde jetlerini uçurdu... Kara Kuvvetleri Komutanı “birliklerini” Ankara sokaklarına konuşlandırdı... Kara gözlüklü komuta heyeti Meclis localarında vaziyet aldı...

Sonuç?

Meclis bildiğini okudu... Yani mühendislerin değil, halktan icazet almış siyasetçilerin dediği oldu. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna, o güne kadar adı pek duyulmamış emekli Oramiral Fahri Korutürk oturdu.

Mühendislik çabası işe yarasaydı, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’dan boşalan (daha doğrusu “boşaltılan”) Başbakanlık koltuğuna, kapkara kalın kaşlarından ve yalım yalım bakan gözlerinden başka bir özelliği bulunmayan Yalım Erez oturacaktı.

Bir Süleyman Demirel icadıydı Yalım Erez.

Şimdi nerelerde eğleşiyor, bilmiyorum.

Hayatta olup olmadığını da bilmiyordum.

Muhtemel bir Yalım Erez kabinesinde “Bakanlık”la onurlandırılacak değerli Türk büyüklerinden bazılarını, şu sıralarda CHP’nin Halk TV’si ve Perinçek’in Ulusal Kanal’ında“tartışmacı” olarak izliyoruz.

Mühendis aklının ürettiği bir de “troyka”mız vardı...

Kemal Derviş, Hüsamettin Özkan, İsmail Cem diyeyim de, anlayın.

Muhterem Aydın Doğan ve bazı Wolfowitz severlerin gazıyla ortalığa dökülen bu üç değerli isim, Kemal Derviş’in Cumhurbaşkanlığı, İsmail Cem’in Başbakanlığıyla neticelenecek(tersi de olabilir) nafile bir siyaset mühendisliği işine girdiler.

Rezil oldular.

Ruşen Çakır dostumuz da partinin “yetkili kurucu” isimlerinden biriydi.

Muhterem Aydın Doğan’ın gazeteleri, “troykanın gelmekte olduğunu, ilk seçimde bütün oyları silip süpüreceğini” yazıyordu. Buna galiba bir tek Aydın Doğan inanıyordu.

Hasan Cemal de inanıyordu elbette...

Büyük siyaset analizcisi Hasan Cemal’in inandığına, Pensilvanyalı liberaller de inanıyordu.

Sonuç mu?

Hiç hatırlatmayalım.

Dün, bir müstafi CHP milletvekilinin “Merkez Partisi’ne katıldığını ve katılımların artarak devam edeceğini” müjdeleyen bir haber okudum. AK Parti’den istifa edecek “gizli tuzluk”ların da katılımıyla, parti Meclis’te grup kuracak bir çoğunluğa ulaşacakmış.

Baykal’a teklif götürmüşler.

Baykal’ın ne cevap verdiğini bilmiyorum.

İşin içinde Pensilvanya parmağı varsa, kolay kolay “evet” demez.

Nitekim dememiş... Mahmut Övür’ün iddiasına göre, “Çayınızı içtiniz, şimdi gidebilirsiniz” diyerek “ziyaretçilerine” kapıyı göstermiş.

Bu “parti” bir “çatı partisi” olacakmış...

Gülmeyin...

Mühendisler çatıyı oluşturacak “umdeleri” belirlemek için yoğun bir çalışmaya girişmişler. CHP’liler de olacakmış, HDP’liler de, MHP’liler de, ulusalcılar da...

Uzatmaya gerek yok.

Bir “tuzluk partisi” olacak bu...

Muhtemelen şöyle düşündü arkadaşlar: “Gezi’yi,17 ve 25 Aralık’ı yüzümüze gözümüze bulaşırdık. Bir de meşru siyaset üzerinden gidelim. Bakalım ne olacak!”

Gidin...

Bakalım ne olacak!