Bir yere ad koymak

Majestelerinin 007 kod numaralý meþhur gizli ajaný James Bond için söylenen “bilgece” sözlerden biri de þudur:

“Görevi o kadar gizli ki ne olduðunu kendi dahî bilmiyor.”

Böyle görev dostlar baþýna!

Bana ömrüm boyunca þu âna deðin kimse böyle bir görev vermedi.

Yâhut belki vermiþlerdir ama o kadar gizli ki benim bile haberim yok.

Tasavvur buyrulsun:

Nâþým Edirnekapý Þehidliði’nde askerî törenle topraða veriliyor ve mezar taþýmda þöyle bir kitâbe var:

“Yüce Kahramânýmýzýn görevi öyle gizliydi ki ne olduðunu kendi bile... Merhûm’a Tanrý’dan maðfiret...”

Zihnimden bu tür düþünceler geçmesine sebeb, son günlerde yine sýkça rastlamaya baþladýðým bir iddiayla ilgili. Efendim, deniliyor ki AK Parti’nin þu mâlûm ve mâhut “gizli gündem”i ülkeyi, Allah muhâfaza, kimbilir hangi bâdirelere ...falan, filan...

Bilmem deðerli okuyucularým farkýnda mý ama kaç zamandýr, aslýnda niyetim olmamasýna raðmen kendimi tam da bir “AK Parti’yi savunma müfrezesi” pozunda buluyorum. Bu partinin kendini savunmak için bana ihtiyâcý olduðunu pek sanmýyorum ama yine de kendimi tutamýyorum. Böyle saçma sapan suçlamalara mâruz kalsa CHP’yi de, bana hiç ihtiyâcý olmadýðýný bile bile savunmakdan kendimi alakoyamayacaðým gibi...

Yâni benimkisi bir yerde “Doðrucu Dâvutluk” gibi bir hâlet-i rûhiye...

Þu “gizlilik” meselesini tabii bizzat AK Parti’ye uygulamak da mümkin:

“Gizli Gündem”i, baþkalarý bulamasýn diye öyle gizli bir yere saklamýþlardý ki þimdi kendileri de bulamýyorlar!

Öyle ya! On yýldýr bir türlü çýkarýp uygulayamadýklarýna göre...

Niyetleri üzüm yemek deðil Baðcý’yý dövmek olan eþhâsýn aklýna ise, on yýldýr ortaya çýkarmadýklarýna göre belki böyle bir plan hiç yokdur ihtimâli nedense gelmiyor da tutmuþ öküz altýnda buzaðý arama telâþýna düþmüþler. Buna son örnek de evlere þenlik:

Üçüncü Köprü’ye yeni ad olarak “Yavuz Sultan Selim Bilmemnesi” demek isteyiþlerinden maksad, Alevîlere gözdaðý vermekmiþ! “Yavuz sizi nasýl kesdiyse biz deöyle keseriz, haaa!” 

O kadar ahmakça ki Alevîlerin zekâsýna da hakâret!

“In der Not frisst der Teufel Fliegen.” diye bir Alman atasözü vardýr. Zora düþdü mü Þeytan sinek yer... Bunlarýnki de o hesab!

Hani aþýrý alýngan adamýn “Hava bugün bulutlu diyerek bana‘Sen ördeksin!’demek istedin.” þeklinde öfkelenmesi gibi bir þey. Fýkrayý bilmeyenler için: Zîrâ hava bulutlu olunca yaðmur yaðar, yerde çopurlar birikir, o çopurlarda da ördekler yüzermiþ de ondan!!!

Ayný mantýkla Taksim’e topçu kýþlasý inþâsýný da meselâ þöyle eleþtirebiliriz:

Demek istiyorlar ki bu haddini bilmezler eðer tek durmazlarsa hepsini topa tutar canlarýna okuruz!

Zâten “bunlardan” herþey beklenir!

Hazýr açýlmýþken:

“Yavuz Sultan Selim” adýna ben de muhâlifim ama öyle zorlama sebeblerden ötürü deðil. Bir kere böyle önemli ve merkezî pozisyon kazanacak bir yere ad konulurken insanýn ya bir “münâsebet” kurmasý ya da buna gerek býrakmayacak daha kuþatýcý, daha cihanþümûl bir ad bulmasý yerinde olur. Yavuz Sultan Selim bunlardan ikisi de deðil.

Evet, çok önemli bir hükümdâr ama niye öyle olduðunu alelâde vatandaþ pek bilmez.

Anadolu’nun birlik ve bütünlüðünü saðlayan siyâsetinden çok o yolda Alevîlere karþý zâlimâne davranýþý ön plana çýkarýlýr. Durup dururken bu 495 yýllýk meseleyi alýp gündemin baþ sýrasýna oturtmak bence pek de bir ferâset örneði sayýlmaz.

Ben tutup Beyazýd Meydaný’nýn köþesine bir þadýrvan kursam adýný da Ýsmet Paþa koysam herkes “Ne alâkasý var?” sualini sormaz mý?

O bakýmdan Yavuz Sultan Selim isminde ýsrâr etmemek ve onun yerine bizim Tanzîmât, Avrupâîleþme, bu baðlamda “levantinizm” yâhut alafrangalýk mâcerâmýzla ilgili ve çaðrýþým yükü yüksek bir ad bulunmasý belki daha münâsib olabilir.

Ýlle hükümdâr olacaksa benim zikretdiðim mânâda; III. Selim, II. Mahmud yâhut II.Abdülhamid düþünülebilir.

Ama Ýstanbul baðlamýnda Yahyâ Kemâl en uygun isimlerden biri olmaz mý?