Geçende bir gazeteci bir kitap yazdı; adını da “Eğlencesini Yitiren Ülke” koydu. Kitabın adını görünce, tarihçi olarak birden hatırladım; elbette, bir zamanlar çok eğlenceli bir ülke vardı. Bakın anlatayım…
Önce biraz geriye gidelim; tâ 1949 yılına kadar. Ne de olsa eğlenceli günlere dönüyoruz. Bir cinayet haberini yakından inceleyelim bakalım; evet, bildiniz, ünlü solcu yazar Sabahattin Âli’nin öldürülmesinden söz edeceğim.
Bir cinayet haberi
12 Ocak 1949 tarihli Cumhuriyet gazetesi, Sabahattin Âli’nin öldürülmüş olduğunu haber veriyordu. Bu haber, Sabahattin Âli’nin ölümü ile ilgili olarak basında yayınlanan ilk haberdi. Haberde, Bulgaristan’a gizlice adam kaçıran bir şebekenin yakalandığından söz ediliyor ve Sabahattin Âli’nin öldürülmüş olduğu açıklanıyordu. Sabahattin Âli’nin katil zanlısı olduğu ileri sürülen Ali Ertekin ise, yirmi gün önce İstanbul’da yakalanmıştı. Habere göre, Sabahattin Âli, muhtemelen Nisan ayında Kırklareli/Üsküp’te öldürülmüştü. Cinayetten yedi ya da sekiz ay sonra da tanınmaz hâle gelen cesedi bulunmuştu.
Vatan gazetesi de, aynı günkü haberinde, benzer açıklamalarda bulunuyordu. Hürriyet gazetesi de, ertesi gün, haberi yineliyor ve katil zanlıları olarak isimleri geçen Hasan Tural ile Ali Ertekin’in 19 Kasım’da yakalandıklarını duyuruyordu. Hürriyet gazetesi, 14 Ocak tarihli haberinde, bulunan cesedin Sabahattin Âli’ye ait olmadığını ileri sürüyordu. Ceset, Sabahattin Âli ile uyuşmuyordu ve gazeteye göre, Sabahattin Âli Bulgaristan’a kaçmış olabilirdi. Gazete, hemen ertesi günü yayınladığı haberinde, cesedin kimliğinin hâlâ meçhul olduğunda ısrar ediyordu. Oysa, Cumhuriyet gazetesi, ilk haberinden iki gün sonra, bulunan cesedin kesinlikle Sabahattin Âli’ye ait olduğundan söz ederek, katil zanlısı Ali Ertekin’in zamanında ordudan suistimâl nedeni ile uzaklaştırılmış olduğunu haber veriyordu.
Hürriyet gazetesi ise, Cumhuriyet gazetesinin bu haberine karşılık, ertesi gün yine ısrarla cesedin Sabahattin Âli’ye ait olmadığını belirtiyor ve Sabahattin Âli’nin ya Bulgaristan’a kaçtığını ya da Türkiye’de saklanmakta olduğunu ileri sürüyordu. Bu haberler şaşırtıcı sayılamazdı; çünkü Ulus gazetesi de, yeni yılın ilk günlerinde, Sabahattin Âli’nin geçtiğimiz yaz aylarında Edremit’te olduğunu yazıyordu. Habere göre, kendisi memleketinde akrabalarıyla eski arkadaşlarını ziyaret etmişti. Onlara “İtalya’ya gitmek niyetinde olduğundan bahsetmişti.” Ulus gazetesi, birkaç gün sonraki bir başka haberinde ise, cesedin Sabahattin Âli’ye ait olmadığı yönündeki haberlerin ciddiye alınacak bir yönü bulunmadığına işaret ediyor ve Sabahattin Âli’nin muhtemelen yurt dışına çıkmak üzere girişimde bulunurken öldürüldüğünü açıklıyordu. Katil, onun parasına tamahen öldürmüş olabilirdi. Bütün bunlar ülkedeki komünist teşkilâtın gücünü ve tehlikesini gösteriyordu. Cumhuriyet gazetesi, bir süre sonra, Edirne’de Bulgaristan hesabına çalışan geniş bir casusluk şebekesinin ele geçirildiğini yazacaktır. Habere göre, Ertekin de söz konusu şebeke ile ilişkiliydi.
Sanık itiraf ediyor
Ertekin’in itirafına göre, Sabahattin Âli, kendisinin ve şebekesinin aracılığı ve yardımı ile Bulgaristan’a kaçmak istemiş, ancak sınıra yakın bir yerde Ertekin tarafından öldürülmüştü. Ertekin’in açıklamasına göre, cinayetin nedeni, Ertekin’in Sabahattin Âli’nin ‘vatan haini” olduğunu anlaması ve “millî hisler” ile onu öldürmeye karar vermesiydi.
Sabahattin Âli, 1948 yılında, Falih Rıfkı Atay hakkında Marko Paşa dergisinde 10 Mart 1947 târihinde yayınlanan “Biliyor musunuz?” adlı yazısından dolayı açılan hakaret davasında mahkûm olması nedeni ile Üsküdar Paşakapısı Cezaevi’ndeydi. Aynı sırada Hasan Turhal da bu cezaevinde bulunuyordu ve aralarındaki tanışıklık bu sayede başlamıştı. Turhal, kardeşini gizlice Bulgaristan’a kaçırmaktan ve komünizm propagandası yapmaktan mahkûm olmuştu. Sabahattin Âli’nin cezaevinden çıkmasından sonra, Turhal aracılığı ile Ali Ertekin ile tanışması da yine bu vesileyle olmuştu.
Mahkemede…
Katil zanlısı Ertekin’in mahkemesi, Nisan ayının son günü Kırklareli ağır ceza mahkemesinde başlayacak ve dava sırasında ortaya çıkan en önemli gelişme, Ertekin’in bazı hizmetleri karşılığında Millî Emniyet Hizmeti Riyaseti (MAH/MİT)’ten para aldığına ilişkin olacaktır. Bu ifadelerin verildiği duruşma öncesinde de ilginç gelişmeler olmuş ve Ali Ertekin’in bizzat vekâlet verdiği avukatı, Kırklareli Barosu tarafından atanan bir başka avukatı vekillikten azlettiğini belirtmişti. Azledildiği iddia edilen avukat ise, vekâlet görevinden istifa ederek ayrıldığını, çünkü tehdit edildiğini ileri sürmüştü.
Ancak, Millî Emniyet (MİT) mensuplarının ifadelerinin alındığı duruşma gizli yapılacak ve bu duruşmada sanık ile avukatı hazır bulunacaktır. Bu duruşmadan önce yeni atanan avukat, mahkemeye sunduğu dilekçede, Ali Ertekin’in daha önce Millî Emniyet Hizmetleri Riyaseti’nde çalıştığını iddia edecek ve bunun kanıtlanması için de ilgili kuruluştan bilgi edinilmesini isteyecektir. Nitekim, avukatın bir başka iddiası da, Ali Ertekin’e İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından iki kez para ödülü verildiği yolundaydı. Nitekim bu iddia doğrunacaktır. Diğer yandan, sanık avukatının iddiasına göre, Ali Ertekin, 1948 yılının Kasım ayında Millî Emniyet’te görevli olduğunu bildiği ve mahkemede de söz konusu ifadeyi veren görevli kişiye giderek, Bulgaristan sınırından adam kaçıran bir şebekeyi ele vermiş ve Sabahattin Ali’yi öldürdüğünü de itiraf etmişti.