Bir zamanlar Meclis Cumhurbaþkaný seçerdi

Artýk böyle yazabiliriz; bundan sonra Cumhurbaþkanýný doðrudan biz seçeceðiz. Seçmenlere verilen bu hakkýn bir daha geri alýnmasý çok güç; hatta imkânsýzdýr.

Her Cumhurbaþkanlýðý seçiminin siyasal bir krize yol açmasý geleneði de böylece sona erdi. Bundan sonra iki önemli þey olacak: Birincisi; Cumhurbaþkaný seçimi Meclis içinde bazý politik kumpaslara kurban edilemeyecek; ikincisi de, bundan sonra Cumhurbaþkanlýðý makamý -eskiden; 1960 öncesinde olduðu gibi- politik kiþilikler tarafýndan doldurulacak. 1960 sonrasýnýn Cumhurbaþkanlýðýný politik bir makam olmaktan çýkarmak kisvesi altýnda, siyasî iktidarý sýnýrlayan askerî vesayet mekanizmasýnýn önemli bir aracý haline getiren pratiði de nihayet sona erecek. Turgut Özal’ýn istisnai ve kýsa süren yýllarý bir yana býrakýlacak olursa; yeni bir pratikle karþý karþýya kalacaðýmýz çok açýk. Abdullah Gül’ün Cumhurbaþkanlýðý bunun ilk adýmý olmuþtu zaten.

1960 Sonrasý

1961 anayasasý, Cumhurbaþkanýna yetki tanýmamýþtý; siyasal sorumsuzluðuna karþýlýk yetkisiz Cumhurbaþkaný formülünü benimsemiþti. Týpký 1924 anayasasý gibi. Fakat 27 Mayýsçýlarýn dikkate alýnmasý gereken bir fikri vardý: Cumhurbaþkanlýðý, bir þekilde, eskiden olduðu gibi, politik þahsiyetler tarafýndan doldurulmayacaktý. Bunun yerine müstakbel Cumhurbaþkanlarýnýn politika kulvarý dýþýndan gelmesi daha cazip görülmüþtü. Siyasî partilerin genel baþkanlarýnýn ya da sivrilmiþ politik isimlerin Cumhurbaþkaný olmamasý için aslýnda herhangi bir yasal engel bulunmuyordu. Cumhurbaþkaný seçilmek için konulmuþ bulunan kýrk yaþ sýnýrý ile üniversite mezunu olmak gibi havuzu bir miktar daraltan sýnýrlamalar dýþýnda önemli bir engel yoktu. Ýyi de, Meclisin bu koþullara sahip bir siyasal parti liderini ya da önde gelen bir politikacýyý seçmemesi nasýl saðlanabilirdi?

Aslýnda yasal olarak saðlanamazdý; fakat saðlandý. Yani fiilen saðlandý. Bunun yöntemini uzun yýllar önce Osman Bölükbaþý, ‘Cumhurbaþkaný seçilmek için muhakkak Harbiye mezunu olmak lâzýmdýr’ diyerek bir latifeyle açýklamýþtý. Bu sýnýrlama fiilîydi. Ordunun Meclis ve siyaset üzerindeki baskýsý ve tehdidi söz konusuydu. Bunun ilk uygulamasý da, 1961 seçiminden hemen sonra Meclisin Cumhurbaþkaný seçmek üzere toplanmasý üzerine gündeme geldi. Demokrat Parti’nin (DP) devamý niteliðinde olan Adalet Partisi (AP) ile Yeni Türkiye Partisi’nin (YTP) üye sayýsýný Millet Partisi (MP) ile birleþtirdiðimizde, aslýnda ordunun talep ettiði þekilde bir Cumhurbaþkanýnýn seçilmesi imkânsýzdý. Nitekim ordu, yeni Cumhurbaþkaný seçimi öncesinde 27 Mayýs darbesinin görünür lideri Orgeneral Cemâl Gürsel’in seçilmesi konusunda ýsrarcý oldu.

Ali Fuat Baþgil’in adaylýðý

Tek adaylý bir seçim, seçimin sonucunu güvenceye almak için her zaman uygun görülmüþtür. Bu kez de öyle oldu. Seçenek oluþturabilecek bir ismin adaylýðý ise engellenmek istendi. Hele DP’nin mirasýný temsil eden bir isme geçit verilmeyeceði ilân edildi. Yine de 27 Mayýs sonrasýnda üniversiteden atýlan; DP’ye yakýnlýðý ile bilinen ve yine 27 Mayýs’ta bir süre de tutuklanan AP senatörü Prof. Ali Fuat Baþgil’in de aday olacaðýnýn belli olmasý, ortamý gerdi. 27 Mayýsçýlar, Baþgil’in adaylýðýný reddettiler. Onun aday olmasý ve seçilmesi halinde yeni bir darbenin ayak seslerinin duyulmaya baþlayacaðýný da açýkladýlar. Ordu, bütün gücüyle yeni Cumhurbaþkanýnýn denetim altýnda ve ordunun temsilciliðini yapacak bir kiþi olmasýnda diretiyordu.

Dahasý; Baþgil silâhla tehdit edildi ve adaylýðý halinde ordunun can güvenliðini garanti edemeyeceði yüzüne karþý söylendi. Baþgil, býrakýn aday olmayý, Ankara’yý bile terk etmeyi tercih etti! Elbette bu tutum þaþýrtýcý sayýlmamalýdýr; sadece birkaç gün önce idamlar gerçekleþmiþti çünkü. Durum ciddî deðildi sadece; vahimdi de. Gürsel, ordunun temsilcisi olarak, seçilmediði takdirde de seçimlerin ve Meclisin fesh edilebileceði tehdidi altýnda, tek aday olarak belirdi. Bunun saðlanmasý için de ordu siyasal partilere bir protokol imzalattý. Tek yanlý bir imzadan ibaret olan bu siyasal senede göre; siyasal partiler, Cumhurbaþkaný adayý göstermeyecekler ve Gürsel’in adaylýðýný destekleyeceklerdi. 1961 anayasasýnýn ilgili hükmü; bizzat anayasayý hazýrlayanlar ve onaylayanlar tarafýndan ilga edilmiþti bile! Ordunun bütün gücüyle Meclis üzerinde baský kurduðu; jetlerin Ankara semalarýnda dolaþmaya baþladýðý bir sýrada yapýlan seçimde, Gürsel, anayasanýn öngördüðü üçte iki çoðunluðu ancak sekiz oy farkla yakalayabilmiþti.

Cevdet Sunay seçiliyor

Gürsel’in hastalýðý elbette öngörülemezdi; 1968 yýlýna kadar görev süresi varken; daha 1966 yýlýnýn Mart ayýnda hukuken de makamýndan ayrýlmak zorunda kaldý. Görevde kalabildiði süre ancak dört buçuk yýl kadardý. Yeni bir Cumhurbaþkaný seçmek demek, yeni bir siyasal kriz anlamýna geliyordu. Bu tarihte de ordunun yeni Cumhurbaþkanýnýn kimin olacaðý, daha doðrusu olmasý gerektiðine iliþkin sert ve kesin bir görüþü vardý. Bu görüþünü de yine siyasal partilere açýklamaktan çekinmemiþti. Ordunun adayý bu kez Genelkurmay Baþkaný orgeneral Cevdet Sunay’dý. Sunay, 27 Mayýs sonrasýnda kurulan Silâhlý Kuvvetler Birliði’nin de önemli bir üyesiydi. Bu örgütlenme de Millî Birlik Komitesi’ne (MBK) karþý ordu içindeki karþý cuntaydý.1961 anayasasýna göre, Cumhurbaþkanýnýn -týpký 1924 anayasasýnda olduðu gibi- parlamento üyesi olmasý gerekiyordu. Bu bakýmdan Sunay önce Genelkurmay Baþkanlýðý’ndan emekli oldu. Ardýndan yine anayasanýn bir baþka hükmü gereðince Cumhurbaþkanlýðý kontenjan senatörlüðüne atandý. Bu atamayý yapan, o sýrada Gürsel’in yerine vekâlet eden Senato baþkanýydý. Ve AP üyesiydi! Buna karþýlýk; 1965 seçiminde az da olsa bir varlýk gösteren Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP), lideri olan Alpaslan Türkeþ’i aday göstermekten çekinmemiþti! Bu kez 461 üyenin oyu ile Sunay yeni Cumhurbaþkaný olarak seçilecektir.

FAHRÝ KORUTÜRK’ÜN SEÇÝMÝ
 
Fahri Korutürk’ün seçimi ise, 12 Mart 1971 muhtýrasýnýn son dönemecini oluþturmuþtu. Sunay’ýn görev süresinin uzatýlmasý yönündeki öneri, Mecliste yalnýzca bir üyenin eksik çýkmasý yüzünden kabul edilmemiþti. Bazen Meclisin ordunun baskýsýna karþý cesurca ve kahramanca direndiðinden söz edilir ya; iþin aslý, az daha Sunay yeniden Cumhurbaþkaný olacaktý. Tek bir oy, onun iki yýl için daha görevde kalmasýný engellemiþti. Genelkurmay Baþkaný orgeneral Faruk Gürler’in -týpký bir önceki seçimdeki Sunay formülü ile- Cumhurbaþkaný adayý olmasý, ordu içinde de parçalanma yaratmýþtý. Gürler’e özellikle Hava Kuvvetleri Komutaný orgeneral Muhsin Batur’un destek vermemesi, bu projenin gerçekleþmesini engelledi. Anayasa Mahkemesi Baþkaný Muhittin Taylan üzerindeki geniþ uzlaþma ise; bu kez Sunay’ýn bu ismi kontenjan senatörlüðüne atamamasý üzerine gerçekleþmedi. Nedense eski Genelkurmay Baþkanlarý için uygun olan bu yöntem, bu kez göze batmýþtý! Son anda Korutürk, eski Deniz Kuvvetleri Komutaný olarak, ayný yöntemle senato üyesi olduðunda; seçim için üzerinde anlaþýlan isimdi. Ordu içindeki parçalanma, Korutürk’ün seçimini mümkün kýlmýþtý. Ama yine de emekli bir askerin seçilmesi, Bölükbaþý’nýn latifesinin sürdüðünü gösteren en önemli iþaretti! 12 Eylüle doðru geliþen süreçte ise, neredeyse altý aya yaklaþan bir zamanda Cumhurbaþkaný seçiminde bu kez partiler arasýnda hiçbir uzlaþmanýn gerçekleþmemesi, darbenin gerekçelerinden birini oluþturacaktýr.
 
SON KRÝZÝN MEYVESÝ

Eðer Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararýnýn yarattýðý gariplik olmasaydý; muhtemelen Cumhurbaþkanýný Mecliste seçmeye devam edecektik. Bu yöntem alýþýlmýþ ve benimsenmiþti. O zamana kadar Cumhurbaþkanýnýn seçmenlerce doðrudan seçilmesi fikri, pek sýk ve yoðun olarak dillendirilmiþ bir konu da deðildi. Aslýnda 367 krizinin böyle bir sonuç doðurmasý muhtemelen hiç hesap edilmemiþti. Fakat siyaset, bütün sonuçlarýn öngörülebilir olmasýndan da ibaret deðildir. Hiç hesaba katýlmamýþ ihtimaller, gelir sizi bulur. 367 kararý, Ak Parti’ye Cumhurbaþkanýný seçtirmemek üzerine kurulmuþ basit bir kumpastan ibaretti. Erken seçim kararý olsun, anayasa deðiþikliðiyle Cumhurbaþkanýnýn doðrudan seçilmesi kararý olsun; bütün bu operasyonun o sýrada aslýnda pek de aklýndan geçirmediði manevralardý. 367 kararýnýn bu beklenmedik sonucu yaratmasý, gerçekte iktidar partisinin zamanýnda krizi maharetle idare etmesinden ve bundan yararlanmasýný bilmesinden ileri geldi. Sadece yedi yýl önce geçirdiðimiz; ordunun da yeni bir muhtýra ile politikaya müdahale etme imkâný bulduðu bu sürecin ortaya çýkardýðý siyasal tecrübenin ve yarattýðý sonucun bugünden bakýldýðýnda ne kadar önemli olduðunu daha iyi anlamak mümkündür.